
Değerli okurlarım;
Hayat biz yaratılanların binlerce sene yaşasak dahi asla çözemeyeceği çok zor bir bulmacadır.
O veya bu şekilde hayatın bir yerinde her insan mutlaka tökezler, belkide yere düşer, tıpkı yeni yürümeye başlayan bir bebeğin yürümeyi öğrenirken düşüp kalktığı gibi…
İşin anahtarı yine kişidedir.
Kişi düştüğü zaman elbette ki canı yanar belki de yaralanır…
Ama kişi her yarasını sarmayı iyi bilmeli ve aldığı her yaradan bir şeyler öğrenmelidir çünkü hayat biz yaratılanlar için bir sınavdan ibarettir…
Hayata başlarsın, tırnaklarınla tırmanarak zirveye kadar çıkarsın…
Sonra birden her şey tersine döner ve tırnaklarınla kazarak çıktığın o zirveden düşmeye başlarsın, yine tırnaklarınla o zirveye tutunmaya uğraşırsın…
Ama bu uğraş nafiledir.
Bu hayatta her şeyi öğrendiğini, bildiğini sanırsın ama hayatın her anı sana yeni şeyler öğretmeye devam eder…
Yaşadığın sürece yeni insanlar tanırsın, farklı uğraşların içerisine girer asıl görevlerini ihmal eder bazen de ertelersin, işte bu ertelemeler ilerleyen yıllarda hep karşına çıkar ve seni uyarır…
Hatalar yaparsın, yanlışlara düşersin ama sen bu hataları ve yanlışları düzeltmek yerine hep ertelersin elbette ki bu ertelemeler ayağına hayatın her alanında takılır…
Şöyle düşünün; okumakta olan bir öğrencisiniz ve okulda size öğretilen dersleri çok iyi anlamanız gerekirken sadece ezberlemekle kalıyorsunuz, öğrenmekten ziyade geçici olan ezber insanın daha kolayına gelir, insan derki; “yahu bu dersi neden öğrenmekle uğraşayım ki? Benim ezberim kuvvetli yazılı kağıdında ki soruların cevabını bilsem yeter, kitabın tamamını öğrenmeye ne gerek var…” İşte insan tamda bu noktada büyük bir yanılgıya düşmüştür çünkü ezber çabuk unutulur ama öğrenirsen unutmazsın…
Rahmetli babamın İngilizcesi çok iyiydi, benimde küçük yaşlardan bu yana İngilizceye karşı hayli ilgim vardı.
Zaman zaman babama bazı İngilizce kelimelerin anlamlarını sorardım, babam bana asla bu kelimelerin anlamlarını söylemez, “git sözlüğe bak, bana sorma” derdi.
Elbette ki bende babama kızardım ve gider sözlüğe bakıp o kelimenin anlamını öğrenmek için emek sarf ederdim.
Bir gün yine bir kelimenin anlamını babama sordum ve her zaman aldığım cevabı aldım “git sözlüğe bak, bana sorma” çok sinirlenerek babama “baba sen neden bana böyle yapıyorsun ki söylesen ne olur” dedim.
Bunun üzerine babam o kelimenin anlamını bana söyledi…
Kendimce babama kızarak bir zafer kazandığımı düşündüm ve muzaffer bir komutan edasıyla geçip koltuğa oturdum, kendi kendime “demek ki böyle yapmak lazımmış, bak sesimi yükseltince nasılda cevap verdi” dedim…
Aradan 1 saat kadar geçti ve bu kez babam bana az evvel sorduğum ve cevabını aldığım kelimenin anlamını sordu.
Şaşkındım, çünkü 1 saat önce babamın bana söylediği kelimenin anlamını unutmuştum.
Elbette ki cevap veremedim “neydi baba o kelimenin anlamı” dedim, o da bana “şimdi git sözlüğe bak bana sorma” dedi.
Sinirden kıpkırmızı kesilmiştim ve sözlüğü alıp o kelimenin anlamını bu kez kendim öğrendim, yani emek verdim.
Kelimenin anlamını öğrendikten sonra aradan 1 saat daha geçti ve babam bu kez aynı kelimenin anlamını bana yeniden sordu.
Babama kelimenin anlamını bir çırpıda söyledim…
Evet bu kez unutmamış ve o kelimenin anlamını aklıma yazmıştım.
O günden sonra bir daha asla “bu kelimenin anlamı ne” diye sormadım ve hep gidip sözlüğe bakarak öğrenmeyi tercih ettim.
Çünkü bir şeyi öğrenmenin en doğru yolunun ezberlemek değil, öğrenmek olduğunu öğrenmiştim.
İşte hayat böyle bir şey hayatı öğrenmek ama iyi öğrenmek için kitabın tamamını ezberlemek değil, kitabın tamamını öğrenmek evladır…
Kalın Sağlıcakla…