‘TRENDEN İNENLER, İNDİKLERİ YERDE KALMIŞLARDIR’ « İzmit Pusula Gazetesi

1 Kasım 2024 - 20:31

‘TRENDEN İNENLER, İNDİKLERİ YERDE KALMIŞLARDIR’

‘TRENDEN İNENLER, İNDİKLERİ YERDE KALMIŞLARDIR’
Son Güncelleme :

11 Şubat 2018 - 19:26

“Büyük Milletim,
Aziz Ülküdaşlarım,
Çok Değerli İl ve İlçe Başkanlarım,
Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,
Sözlerime, seçkin heyetinizle birlikte olmaktan duyduğum bahtiyarlığı ifade ederek başlamak istiyorum.
9-10-11 Şubat 2018 tarih aralığını kapsayan ve Antalya Sueno Otel’de düzenlemiş olduğumuz “İl ve İlçe Başkanları Çalışma ve İstişare Toplantımıza” hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Toplantımızın açılışı münasebetiyle yapacağım değerlendirmelere geçmeden evvel ülkemin her köşesinden heyecanla buraya gelen dava arkadaşlarımı kalpten ve tüm hissiyatımla kucaklıyorum.
Ekranları başında bizleri izleyen muhterem vatandaşlarıma selam ve şükranlarımı sunuyorum.
İnanıyorum ki, ağır sorunların altında ezilen Türkiye’miz, içine düştüğü ümitsizliğin çaresini, karartılmak istenen geleceğinin aydınlığını bu görkemli toplantıda bulacaktır.
Başkanlık Divanı Üyelerimizin, 81 İl Başkanımızın, 897 İlçe Başkanımızın katılımıyla tezahür eden “Çalışma ve İstişare Toplantımızın” öncelikle ülkemize, milletimize, partimize ve Türk-İslam dünyasına kutlu olmasını, hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Kurtuluş Mücadelemizin lideri ve devletimizin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile kurucu kahramanların muhterem hatıralarını tazimle anıyorum.
Tarih boyunca Türklüğü yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden büyük ecdadımıza; bugün terörle mücadele ederken gerek sınır içinde, gerekse sınır ötesinde şehit düşen kahraman güvenlik güçlerimize,
Ömrünü Türk-İslam ülküsüne adamış Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’e, ebediyete intikal etmiş bütün dava arkadaşlarımıza, her birini hasretle yâd ettiğimiz ülkü şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, gazilerimize ise uzun ömürler diliyorum.

Değerli Dava Arkadaşlarım,
Merhum Erol Güngör’ün ifadesiyle söylersek, bir şeyin izahını yapmak, her şeyden önce tarihine bakmak demektir.
Tarihe bakarken ihtiyaç duyulan şey elbette şuurdur.
Şuur yoksa tarih; kuru olaylar yığını, cılız hatıralar geçidi, hamasi hikâyeler yekûnudur.
Kısaca tarih bir milletin hayatıdır, bu nedenle canlıdır, objektif tahlil ve analizlere ihtiyaç duyacaktır.
Tarihsiz bir millet eşyanın tabiatına aykırıdır.
Tarihinden kopmuş bir millet ise kökü çürümüş ağaç, dümeni kırılmış metruk gemi gibidir.
Milliyetçiliğin doğuşu bir yönüyle milli tarihin doğuşudur.
Milli tarih doğdu mu milli şuur tecelli etmiş demektir.
Bu şuur Türk milletini, merhum Yahya Kemal’in tarifinde anlamını bulduğu gibi, ‘kökü mazide olan ati’ yapmıştır.
Şuurumuzun derinliklerinde milli ilkelerin, milli ülkülerin tamamı malum ve mahfuzdur.
İşte merhum Dündar Taşer’in dediği gibi, milli şuur Milliyetçi Hareket’i doğurmuştur.
Ve Milliyetçi Hareket’in amacı da, aynen merhum Taşer’in vurguladığı üzere, Türk’ün cemiyet kumaşındaki yırtıkları kendi ipliği ile örmek; duyguda, düşüncede ve harekette milli olmaktır.
Mesele budur, öz budur, hedef de budur.
Milliyetçiliğimiz zamanının dar kalıplarına sığmamış, sosyal gerçeklerin gerisine düşmemiş; siyasal gelişmelere, çağın ihtiyaçlarına bigâne ve biçare kalmamıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi, haysiyet ve huzura ebedi çağrıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi, milli birlik ve kardeşliğe evveli ve edebi derin olan bağlılıktır.
Milliyetçi Hareket Partisi vatana, millete ve bayrağa eşsiz sevgi, emsalsiz sadakattir.
Milliyetçi Hareket Partisi, milli duruşun, şühedaya vefanın, millete bekanın onurlu davetidir.
Çatlamış dudakların, boş midelerin, kırılmış hayallerin, karanlık köylerin, çıplak tepelerin, yoksul toplumun, yarını üstüne kumar oynanan milletin yegâne umudu, yegâne ufku Milliyetçi Hareket Partisi’dir.
Bir tarafta toprağı seyreden tok insanlar, öte yanda toprağı yoğuran aç insanlar. Bu çelişkinin aşılması lazımdır.
Bir yanda emek veren, ter akıtan, helal lokması için çırpınan milyonlar, diğer yanda da milletin sırtından geçinen, fildişi kulelerinde vicdanen ve fikren sefalet, fiilen ve fiziken sefahat içinde yaşayan küçük bir azınlık ve kaymak tabaka. Bu açmazın da giderilmesi şarttır.
Merhum Türkeş Bey Milliyetçi Hareket’in, ülkücülüğü ve gerçekçiliği birlikte yoğurarak yeni ufuklara Türk milletini kanatlandıracağını öngörüyordu.
Bu öngörü çok şükür isabetle yerini bulmaktadır.
49 yıllık siyaset mücadelemizde pek çok zorlukla karşılaştık.
Ancak, Türk milleti için yaptığımız ve yapacağımız fedakârlıklarda hiçbir zaman sınır tanımadık, hiç de nokta koymadık.
Eğilmedik, bükülmedik, gecikmedik.
Düşmedik, üşenmedik, dinlenmedik.
Yılgınlık akıntısına şuurumuzla direndik.
Yozlaşma akınına gururumuzla direnç gösterdik.
Şiddetli operasyon ve oyunlara karşı devasa bir duruş sergiledik.
Seviyesizlere karşı seviyeli durduk.
İlkellikleri irademizle durdurduk.
İftiralara karşı davanın iffetini koruduk.
Özellikle 1 Kasım 2015 Milletvekili Genel Seçimi’nden sonra akla hayale gelmeyecek saldırılarla karşılaştık, hamd olsun teslim olmadık, acizlik göstermedik.
Oyunları bozduk, oyuncuları bozguna uğrattık.
Bunu hep birlikte yaptık, hep beraber başardık.
Paradigma değişikliği dediler, iktidar olacağız dediler, böyle gitmez dediler; tertemiz arkadaşlarımızı istismar ederek topladıkları imzalarla kapımıza dayandılar.
Hiç yaşanmamış, hiç rastlanmamış rezillikleri sahnelediler.
Ahlak gözetmediler, anlayış göstermediler.
Yetmedi, tarlalara üşüşüp olağanüstü kongre derdine kapıldılar.
Yetmedi, tellere tutunup temellerimizi dinamitlemeye kalkıştılar.
Otellerde toplandılar, dedikodu yaptılar, fitne kazanı kaynattılar.
Amaç milli şuuru köreltmek, Milliyetçi Hareket’i karartmaktı.
Amaç Türk milletinin son kalesini kapatmak, son siperini karıştırmaktı.
Başardılar mı? Hayır.
Sonuç aldılar mı? Elbette asla.
Her zaman dediğim gibi davamız dualıdır, himaye Allah’tandır, destek aziz Türk milletindedir.
Böyle bildik, buna inandık.
Üç Hilal, okyanus ötesinin eline düşemezdi, çok şükür düşmedi.
Üç Hilal, kurultay bezirgânlarının kontrolüne giremezdi, çok şükür girmedi.
Ülkülerinde erimiş yüksek fazilet ve fedakârlık timsali dava insanları gecenin en zifiri anında ortaya çıkarak Üç Hilal’in hüznünü sildi, hezimet arayanları sindirdi.
Bu süreçte umutsuzluğa kapılanlar oldu.
Gelişmeleri dikkatle takip edip stratejik suskunluk dönemine girenler oldu.
Kozlar paylaşıldıktan, yeni şartlar oluştuktan sonra ileri atılmak üzere pusuya yatanlar oldu.
Farklı arayışlara açık veya gizli yönelenler oldu.
İkbalinin kaygısıyla arayışa tevessül edenlerle, sadakati yalnızca dilinde, samimiyeti yalnızca yüzünde bulunanlar oldu.
Yaşanan ne varsa davamızın vicdanında saklıdır.
Kim ne yaptıysa, hangi ilişki ağlarına girip, hangi çıkarların cazibesiyle hareket etmişse geldiğimiz bu aşamada tüm netliğiyle açıktadır.
Dava adamlığı karşılıksız adanmayı gerektirir.
Dava adamlığı yüksek ruh ister, ahlak ister, sadakat ister, mertlik ister, dünyevi menfaatlere aldanmayı, dayatmaları alttan almayı ise reddeder.
Laçka ve laubali tiplerden,
Korkak ve mesnetsiz kimselerden,
Akıl ve anlayış yoksunlarından,
Sabırsız ve samimiyetsiz kişilerden,
Sahte ve sanal şahsiyetlerden,
Fitne ve fesat çıkarıp, başkalarının kuyusunu kazanlardan,
Sinsi hesap ve gizli plan yapanlardan bırakınız dava adamı olmayı, bizim nezdimizde insan bile olamaz, olamayacaktır.
Allah’a şükürler olsun ki, nice badireleri alt ederek, nice engelleri aşarak muazzam bir mücadele disiplini gösteren siz değerli arkadaşlarım, gerçek dava adamları olarak haklı bir övüncün, şanlı bir övgünün bizzat muhataplarısınız.
Sizler Türk milletinin yüz aklarısınız.
Sizler Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in Anadolu’nun her köşesine ulaşmış nefesi, gür sesiniz.
Görevinizi ciddiyet ve cesaretle yapıyorsunuz. Ama bununla yetinemezsiniz.
Zorluklara yenilmeden, mesnetsiz ve melanet ithamlara itibar etmeden yolunuza devam ediyorsunuz, zira etmek de durumundasınız.
Bizler soluğu kesilenlerden olmayacağız.
Bizler fırtınadan korkup filika arayışında da olmayacağız.
Enerjimizi içe değil, dışa harcayacağız.
Birbirimize hürmet ve nezaket göstereceğiz.
Birbirimizin hak ve hukukunu çiğnetmeyeceğiz.
Onun bunun tezviratlarına dönüp bakmayacağız.
Günübirlik heveslerle oyalanmayacağız.
Aşağılık kompleksi içinde kıvrananlara aldırmayacağız.
Bayağılaşmış iddialara, üfürükten ifadelere takılmayacağız.
Her dava adamı kalitelidir, karakterlidir, kocaman bir yüreğe sahiptir.
Bu yürek ki, Türk-İslam ülküsüyle çağlamıştır.
Bu yürek ki, Kızılelmayla coşmuştur.
Bu yürek ki, cehalete, vahşete, gabavete, gayesizliğe, gayretsizliğe hasım olmuştur.
Aynı davanın, aynı teşkilatın mensupları bir vücudun azaları, bir çarkın dişlileri gibidir.
Şerefleri ve sevapları ortak olan maddi ve manevi bir bütünün mütemmim cüzileridir.
Biliniz ki, zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür.
Ya hep birlikte güçlü olacağız, ya da en zayıf noktamızdan, en yumuşak tarafımızdan açılan cepheler neticesinde hasar alacağız, hüsran yaşayacağız.
Birbirini çekemeyen, birbirini hazmedemeyen, birbirine kara çalan hiç kimse bir davanın onurunu hakkıyla sahiplenemeyecek, layıkıyla savunamayacaktır.
Herkes kendi tıynetine yakışanı yapacak, herkes kendi niyetinin, kendi mizaç ve meşrebinin karşılığını bulacaktır.
Unutmayınız, odunlaşanlara karşı olgunluğumuzu göstereceğiz.
Zalimleri alçakça alkışlayanlar varken, biz kahramanca mazlumları kucaklayacağız, onların yanında duracağız.
Zafer sabredenlerindir.
Sefer hak edenlerindir.
Külfetsiz nimet, zahmetsiz rahmet olmayacağına göre; hem külfete, hem de zahmete katlanacağız, dağa doğru bir deyimle katlanmak durumundayız.
Düşüncelerimiz gerçekler, hayallerimiz gelecek, hedeflerimiz gerçekleştireceğimiz geçmişimizdir.
Özümüzden, öz değerlerimizden, ülkülerimizin gücünden feyz alıp ileriye bakacağız.
İşimiz çoktur, görevimiz ağırdır, yapacaklarımız çoktur.
Oyalanacak vakit yoktur.
Türk milleti, Milliyetçi Hareket Partisi’nden gelecek bir sese, yükselecek bir iradeye kilitlenmiştir.
Yürüyüşümüzü bozacak hiçbir düzensizliğe, iç huzur ve düzenimizi sarsacak hiçbir dengesizliğe müsaademiz söz konusu olamayacaktır.
Kendi arzu ve beklentilerini her şeyin ve herkesin üstüne çıkaranlara, etrafındaki insanlara kendisine yararı ve yakınlığı kadar önem verenlere dikkat ediniz, bunlara karşı tedbir alınız.
Egolarına boyun eğenlerle davanın ilerlemesi imkansızdır.
Dönemsel olarak işgal ettikleri makamlarla üstünlük taslayanları, önüne gelene tepeden bakanları hoş görmemiz düşünülemeyecektir.
Hizipçilik yapan, huzursuzluk çıkaran, ekipçilik ve dar kadroculuktan medet uman kim olursa olsun gözümüz üzerlerindedir.
Bu dava kutludur, milli vicdanının simgesidir.
Bu dava Türklüğün bekasına ömrünü vakfetmiş kahramanca bir duruşun özeti, üstün bir mücadele azminin eseridir ve tarih boyunca emanet yere düşürülmemiştir.
Merhamet, meşruiyet ve muhabbetten ayrılmadan önümüze bakacağız.
Küskünlükleri telafi edeceğiz, dargınlıkları gidereceğiz, gaflete kapılıp, yanılıp yenilip yanlışa düşen, sonra da vicdanen pişmanlık duyan, safiyane ve dürüst bir şekilde hatasını kabullenenleri tekrar kazanacağız.
Ancak bu davaya ihanet etmişleri, mahkeme kapılarında, korsan kurultay salonlarında her kepazeliğin başını çekmişleri dünya durdukça affetmemiz söz konusu bile olmayacaktır.
Trenden inenler, indikleri yerde kalmışlardır.
Rüzgârla savrulanlar, gaza gelip sivrilenler kaybetmişlerdir.
İplisini saplısını bilmeyiz, cambazı cümbüşü tanımayız; yapılanları unutmadık, hakaret ve hainlikleri hiç ama hiç aklımızdan çıkarmadık.
Davamız ezelden beri haklıydı.
Ama hep haklı çıkmayı bekledik durduk.
Sabrettik, dayandık ve inandık.
Şimdi hak verenler çoğaldı.
Şimdi hakkımızı teslim edenler arttı.
Fakat yerimizde saymayacağız, haklı çıkmakla avunmayacağız.
Hep bir fazlasını yapacağız, hep bir adım ötesine geçeceğiz.
Milletimizin beklenti ve taleplerini yerine getirmek için çok çalışacağız.
Küçüklük, boyun değil, boyunduruk altına alınmış zihnin tanım ve tasviridir.
Küçük heveslerle büyük hedeflere ulaşmak mümkün değildir.
Hiçbir Türk milliyetçisi, hiçbir dava ve gönül adamı, günübirlik yaşayamaz, savurgan ve sorumsuz davranamaz.
Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye dediği gibi, gerçek inanç ve dava adamları “sabah doğup akşam ölenlerden olamaz”.
İnançlı ve asaletli dava insanları, yanlışa yanlış diyen; zalime mert ve metin davranan; haine de asla tamah ve tamam demeyen ahlak kahramanlarıdır.
Hamd olsun, bu kahramanlar işte bugün burada, Antalya Sueno Otel’dedir.
Hepinizle iftihar ediyorum.
Hepinize güveniyorum.
Biliniz ki hayra, Hakka, halka ve hakikate hizmet eden il ve ilçe teşkilatlarımız Türk milletinin henüz yazılmamış destanına destek verecek kalp atışı, gönül erleri, dava neferleridir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket Partisi’nin önünde birbiriyle bağlantılı dört siyasi olay, dört stratejik dönüm noktası bulunmaktadır.
Bunlardan ilki, 18 Mart 2018’de yapacağımız, 12’nci Olağan Büyük Kurultayımızdır.
Artık yeni bir Kuvay-ı Milliye ruhu, vicdani sorumluluk duygusu ve onurlu yaşama arzusuyla muazzam nitelikli bir atılıma imza atmalıyız.
Önümüzdeki siyasi seçim ve tercihler oldukça önemlidir, tarihi ve talihli fırsatlardır, Türkiye’nin akıbetini belirleyecektir.
Şunu özellikle belirtmek isterim ki;
Milliyetçi Hareket Partisi;
Ağır tahribatlara karşı Türk milletinin güvencesi,
Derin stratejik çatışmaların yaşandığı bugünkü ortamda, Türk devletinin son siperi,
Türk milletinin, kendisini düştüğü küresel sarmaldan çekip çıkaracak son imkânı,
Ölüm karşısında sınav vermiş bir kutlu dava olarak Türk milletinin ülkü yolunda son umududur.
Milliyetçi Hareket zafere inanmıştır, başarıya yemin etmiştir ve bunu engellemeye kimsenin gücü yetmeyecektir.
Yemin mukaddes bir sözleşme demektir.
Namus sahibi olan her insan verdiği sözden dönmeyecektir.

5 Kasım 2000 tarihinde yaptığımız 6’ncı Olağan Büyük Kurultayımızda; “Sen Doğmana Bak Güzel Gün diyerek, Bu Ülkeyi Karşılıksız Sevdiğimizi” söylemiş, devamında şunları ifade etmiştim:
“Milliyetçi Hareket, Türk milletinin temel değer ve birikimlerini yeni atılımların dinamosu yaparak o’nu ilelebet var kılacak bir büyük siyasi ve fikrî hareketin adıdır. Bu ad ve iddia, dünya var oldukça yaşamaya devam edecektir.”
12 Ekim 2003 tarihinde yaptığımız 7’nci Olağan Büyük Kurultayımızda; “Yeni Bir Dünya ve Yeni Bir Türkiye İçin Büyük Buluşma” önerisi getirerek şu hususlara temas etmiştim:
“Milliyetçi Hareket, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet, yeni bir dünya ve yeni bir toplum anlayışının siyasetteki temsilcisidir. Bu yüzden Milliyetçi Hareket, yeni bir dünya ve yeni bir Türkiye için büyük buluşmayı gerçekleştirme kararlılığındadır.”
19 Kasım 2006 tarihinde yaptığımız 8’nci Olağan Büyük Kurultayımızda; “Milli Kararlılık, Milli Doğruluş, Milli Kucaklaşma” iradesini göstermiş ve aynen şunları söylemiştim:
“Ateşle imtihandan geçen Türkiye’yi bugün yaşadığı bunalımlardan çıkartacak yegâne siyasi güç, ruhu ve benliği Türkiye sevdası ateşiyle yanan Milliyetçi Harekettir.”
8 Kasım 2009 tarihinde yaptığımız 9’ncu Olağan Büyük Kurultayımızda “Sonsuza Kadar Var ol Türkiye” sloganı eşliğinde şu değerlendirmeleri seslendirmiştim:
“Milliyetçi Hareket, şimdi milletimizin bekası için dünden daha önemli bir görevle karşı karşıyadır. Ve yaşadıklarımız küresel senaryoların bölgemizde oynanan bugünkü sahnesinden başka bir şey değildir. Partimiz, gücünü milletinden alan siyasal düşüncenin savunucusudur. Onun için de adımız Milliyetçi Harekettir.”
4 Kasım 2012 tarihinde yaptığımız 10’ncu Olağan Büyük Kurultayımızda “Türk Milleti Sensiz Asla” beyanıyla şunları vurgulamıştım:
“Milliyetçi Hareket varsa henüz tüm yollar kapanmış değildir.
Milliyetçi Hareket varsa çareler tükenmiş, çıkışlar tıkanmış değildir.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket varsa hiçbir şey bitmiş değildir.
Milliyetçi Hareket yıkılmadıktan sonra Türkiye çözülemeyecektir.”
21 Mart 2015 tarihli 11’nci Olağan Büyük Kurultayımızda; “Bizimle Yürü Türkiye” teklif ve talebinde bulunarak şu ifadeleri bizzat milletimizle paylaşmıştım:
“Türkiye’nin namusunu koruyamayanlar kim olursa olsunlar Milliyetçi Hareket’i karşılarında bulacaklardır. Milliyetçi Hareket; Türkiye’nin milli birliğinin temel harcıdır, bin yıllık kardeşliğimizin son umudu, son burcu, son mevziisidir.”
Allah’a şükürler olsun ki, 12’nci Olağan Büyük Kurultayımız 18 Mart 2018’de yapılacaktır.
Olağanüstü kurultay çığırtkanları tel tel dağılmışlar, kimisi ters köşede kalmış, kimisi de ipin ucundan tutmak için can havliyle kirişi kırmıştır.
Dayatmalar tutmamış, Milliyetçi-Ülkücü irade taviz vermemiştir.
Onur ve omurgalarını kaybedenlerin, merkez iddiasıyla siyasette boy göstermeleri, CHP ve HDP limanına yanaşmaları trajik ve patolojik bir yol kazası olarak her daim hatırlanacaktır.
18 Mart Kurultayımız, “Milli Duruş: Şühedaya Vefa, Millete Beka” Kurultayıdır.
Huzur ve beka için güç birliği diyoruz.
Türkiye’nin toparlanması için biz de katkı veriyoruz.
18 Mart Olağan Büyük Kurultayımız, Çanakkale ruhuyla temellenecek, Milli Mücadele mirasıyla şekillenecektir.
Bu kurultayımız, 2019’daki diğer üç siyasi olayın, üç stratejik dönüm noktasının hazırlığına ve hedef planlanmasına sahne olacak, şahitlik edecektir.
12’nci Olağan Büyük Kurultayımız Milliyetçi Hareket Partisi’nin değişmeyen, dönüşmeyen, ama devamlı gelişen ve büyüyen fikri kalite ve kuvvetinin gelecek Türk asırlarına taşınmasında tarihi bir eşik ve milat olacaktır.
İkinci siyasi olay da, 2019’un Mart ayında yapılacak Mahalli İdareler Seçimi’dir.
Bu seçimde en makul, en muhkem sonucu almak, mevcut belediyelerimizi muhafaza ederek üzerlerine yeni ve daha çok ilaveler yapmak ana gayemizdir.
Partimiz mahalli idarelerde markadır.
Dürüst ve temiz yönetim anlayışımızla milletimiz belediye yönetimlerindeki çalışkanlığımızı ve kucaklayıcı vasfımızı görmüş, tanıklık etmiştir.
Pek tabii olarak, Mahalli İdareler Seçimi’nde, Adalet ve Kalkınma Partisiyle kurmuş olduğumuz Milli İttifak’ın yıpranmasına, olası siyasi kamplaşma ve kutuplaşmalara izin ve meydan vermeyeceğiz.
Hassas propaganda sürecini, ilkeli ve ittifakın ahlaki doğasına muvafık bir şekilde yürüteceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi 2019 yılının Mart ayında; il, ilçe ve beldelerde yörenin şartlarına, vatandaşlarımızın ihtiyaç ve eğilimine göre tavır ve tutum alacak, mutlaka başarıya ulaşacaktır.
2019 yılındaki üçüncü ve müteakiben dördüncü siyasi olay da sırasıyla, Cumhurbaşkanı Seçimi ve Milletvekili Genel Seçimidir.
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin gerçeklerini okumuş, milletimizin arayış ve özlemlerini beka üzerinden tekrardan yorumlamıştır.
Türk siyasetinin akışını etkileyen, dinamiklerini ve parametrelerini değiştiren çok vahim ve vahşi bir darbe ve işgal teşebbüsü 15 Temmuz’da gerçekleşmiştir.
FETÖ, Şark Meselesi’nin bu çağdaki adı, kanlı emperyalizmin 21’nci yüzyıl projesi olarak Türk milletine ihanet etmiş, küresel efendileri namına istilayı denemiştir.
Ve karşımızdaki terörizm dehşeti farklı boyutlarla devam ederken, Türk vatanını bölme ve ele geçirme emeli sönmüş, geçmiş değildir.
Nitekim terörizm, şehit kanıyla suladığımız toprakları ve mücavir bölgeleri sömürmenin, parçalamanın, sınırları değiştirmenin bugünkü kanlı ve ölümcül vasıtası olmuştur.
Geçmişte sözde uygarlık götürüp yer altı ve yer üstü kaynaklarını ülkelerine getiren zalimler, şimdi de yeni dünya düzeni maskesi altında, terörle mücadele kisvesi içinde ülkeleri hizaya getirme, direnişlerini kırma, köklerinden koparma taktikleriyle aynı oyunu oynamaktadırlar.
Bugün emperyalizmin gözü, Afrika’nın Okyanus kıyısından, Doğu Türkistan havzasına, buradan Pasifik’e kadar uzanan engin coğrafyalara odaklanmıştır.
Bunun için dünya coğrafyasında, Avrupa-Asya’nın kesiştiği alanda, kilit ve stratejik öneme sahip Türkiye’nin çözülmesi, parçalanması, dağıtılması ve bunlar olmuyorsa denetim ve kontrolü amaçlanmaktadır.
Bir başka yönüyle terörizm, küresel piramidin tepesinde olduğunu iddia eden sözde gelişmiş ve medeni ülkelerin siyasi operasyon aracı, hedef ülkelerin içişlerine karışma bahanesidir.
Zulmün ve zulmetin cinayet ve ihanet silahı FETÖ bu çerçevede değerlendirilmelidir.
PKK, PYD, YPG, IŞİD, DHKP-C ve diğer kanlı örgütler de tetikçi ve kanlı nöbette kiralık olarak kullanılmaktadır.
Türk milletinin bekası müdafaa edilecekse, ki mecburidir, o halde bunun gerek ve şartları da muhakkak yerine getirilmelidir.
Bu kapsamda, hükümet etme sisteminin revizesi, geniş ve katılımcı bir mutabakata dayanması gerekiyordu.
Edirne düşerken, tartışmalara boğulan Meşrutiyet Meclis’i gibi olamazdık.
“Edirne’yi Enver alacağına Bulgar alsın” diyen soysuz anlayışın bugünkü izdüşümündeki işbirlikçilere itibar edemez, iddialarına inanamazdık.
Mustafa Kemal’in Anadolu’da kaybetmesini dilek ve temenni ederek, İstanbul’da göğüslerinde nişan ve madalyalarla caka satan nazırlara, devrin siyaset ve devlete adamlarına benzeyemezdik.
15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden kısa bir süre sonra, 7 Ağustos 2016’da Yenikapı’da bir ruh doğdu, Türkiye için yeni bir kapı açıldı.
Biz bu ruha ortak olduk, bu kapıdan içeri girdik.
Başka türlüsünü yapmamız da kendimizi, ülkülerimizi, var oluş gayemizi inkar olurdu.
Adalet ve Kalkınma Partisi’yle oturup konuştuk.
Yeni bir hükümet sistemi üstünde uzlaşmaya vardık.
Çünkü bekamız anormal tehditler altındaydı.
Bir olmalıydık, beraber hareket etmeliydik.
Saldırılar artacak, tehlikeler yoğunlaşacaktı.
Kaldı ki, vatanı kaybettikten sonra neyin siyasetini yapacağız?
Devlet gittikten, millet bölündükten sonra iktidarın ne anlamı kalacaktır?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yeşerip billurlaşması bu kavrayış ve beka endişesi çemberinde vücut bulmuştur.
Türk milleti 16 Nisan 2017’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne evet demiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi, yeni hükümet etme sisteminin içinde başından sonuna kadar vardır ve paydaşıdır.
Baraj sorunu yaşadığımızı söyleyenler, acaba barajın yüzde 50 artı 1’e çıktığını ne zaman idrak edecekler?
Yüzde 10’u ağızlarında sakız gibi çiğneyenler, korktuğumuzdan, indiğimizden, gerilediğimizden dolayı ittifaktan medet umduğumuzu yüzsüzce diline dolayanlar, 15 Temmuz FETÖ ihanetinin yarım kalmasından içten içe üzülen kokuşmuşlardan başkası değildir.
Bunlar eski Mısır’da yaşasalar Hz.Musa’ya karşı Firavunla birleşirlerdi.
Bunlar Kerbela’da olsalar Yezid’in yanında saf tutarlardı.
Ve bunlar 919 yıl önce başlayan Haçlı seferlerine katılıp Türk ve Müslüman kanı dökmek için vampir gibi ileri atılırlardı.
MHP’nin baraj sorunu yok diyorum, kalın ve kabuk bağlamış kafaları almıyor.
MHP büyüyor, güçleniyor, milletin takdir ve teveccühü gittikçe yükseliyor diyorum, üç maymunu oynuyorlar, akbaba gibi, kuzgun gibi akıllarınca leş arıyorlar.
Kıskananlar çatlasın, çekemeyenler patlasın diyorum, çatlaya çatlaya, patlaya patlaya dağıldıklarını, un ufak olduklarını görmüyor, göremiyorlar.
Bizler, siyaseti, “siyaset olsun diye” değil, milletimize ve ülkemize hizmet için yapıyoruz.
Davamızın büyüklüğü oy oranıyla, oy sayısıyla değil, yüreğimizin asaleti, ülkülerimizin yüksekliğiyle ölçülür diyoruz.
Bilinmelidir ki Milliyetçi Hareket Partisi, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın küçük siyasi hesapların kendi ayaklarına pranga vurmasına müsaade etmeyecektir.
Hiçbir Türk milliyetçisi, hiçbir Türkiye sevdalısı buna göz yummayacaktır.
Bilakis, her gün biraz daha kenetlenip, büyüyerek lider ülke yolundaki yürüyüşümüz devam edecektir.
Merhum şairimiz Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu vatan kimin” şiirinin şu mısralarını vatansızların, milliyetsizlerin yüzüne haykırıyoruz:
“Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.”
Can verme sırrına ereli hamd olsun uzun yıllar oldu.
Bunun da gereği neyse yaptık, yapmaya da hazır olduğumuzu söyledik.
İşte bu şartlar altında, milli bekamızın olağanüstü risk ve tehdit altında olduğu bir dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü evresine geçmiş bulunuyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin kurum ve kurallarıyla kökleşmesi, yerleşmesi, tam olarak oturması maksadıyla 3 Kasım 2019’da Cumhurbaşkanı Seçimi’nde Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğimizi açıkladık.
Siyasi akıl bunu gerektiriyordu.
Ülkenin gerçekleri buna işaret ediyordu.
Milli bekamızın korunması için böylesi bir uzlaşma vasatında buluşmak lazımdı.
Yaptığımız da budur.
Milletvekili Genel Seçimi’nden başarıyla çıkıp çok güçlü bir şekilde TBMM’de yerimizi alacağımızı, geleceğin Türkiye’sinde, gelecek iktidarın iklim ve iradesinde mutlaka söz sahibi olacağımızı kararlılıkla duyuruyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi milletin gönlündedir.
Milliyetçi Hareket Partisi dilde, işte, fikirde, yürekte, sohbette, kahvede, cami avlusunda, mazlum vicdanlarda, bağda, bahçede, bostanda, köy meydanında, şehirlerde, kısaca artık her yerdedir.
Bunu daha da perçinleyecek, daha da ilerletecek, mesajlarımızı ulaştıracak, özlemlerimizi, hedeflerimizi, vatan ve millet için fedakârlıklarımızı anlatacak sizlersiniz.
Bu, sizler için tarihin ve davamızın omuzlarınıza yüklediği büyük bir sorumluluktur.
Sorumluluktan kaçış yoktur.
Zaman bizi haklı çıkarmış, mahşeri vicdanda tescil ettirmiştir.
Zemin tüm Türkiye, çıkacağımız zirve ise Türk ve İslam’ın bulunduğu her coğrafyadır.
Milliyetçi Hareket’in baştan beri savunduğu ilkeler, bugün bir çekim merkezi haline gelmiş, son dönemde herkes bunlara onay vermiş, hatta sahiplenmiştir.
Bu durum bizler için sevindirici, ülkemiz ve milletimiz için ümitvar olmamızı sağlayan bir gelişmedir.
Ülkülerimizi açıkça ifade edelim.
Ülkülerimizi imanla duyalım, hiç vazgeçmeden takip edelim.
Muvaffakiyetimiz Türkiye’nin muvaffakiyetidir.
Ülkümüz Türk’lüğün ve İslam’ın diriliş ve devleşmesidir.

Aziz Dava Arkadaşlarım,
Değerli Basın Mensupları,
Türkiye’nin siyasi ve toplumsal gelişmelerini etkileyen en önemli konu başlıklarından birisi de 20 Ocak 2018’de başlayan ve Suriye’nin Kuzeybatısında yerleşik bulunan Halep’in Afrin ilçesinin terörden temizliğidir.
Zeytin Dalı Harekâtı 22’nci günündedir.
Türk askeri Afrin kırsalında Özgür Suriye Ordusuyla birlikte hainleri kovalamaktadır.
Jetlerimiz, terör barınaklarını, sığınaklarını, mühimmat ve cephanelikleri imha etmektedir.
Şimdiye kadar sayıları bini aşan terörist etkisiz hale getirilmiştir.
Maalesef mücadele sürecinde aldığımız şehit haberleri de bizi kahretmektedir.
Fakat bir hususu da paylaşmadan geçmek istemiyorum.
Zeytin Dalı Harekatı’nın 19’ncu gününde şehit düşen iki kahramanımızdan biri olan piyade Astsubay Kıdemli Çavuş Ömer Bilal Akpınar’ın Karabük’te son yolculuğuna çıkarken kılınan cenaze namazı tek kelimeyle mahşeri bir kalabalıkla gerçekleşmiştir.
Millet şehitlerine sahip çıkmış; manevi gücümüzü, birlik ve beraberlik irademizi resmen dünyaya ilan etmiştir.
Aziz şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.
Bu duruş bizde oldukça, Türk milleti sinesinden çıkan ordusuna bu şekilde destek verip arkasında durdukça, Allah’ın izniyle hiçbir hain, hiçbir müstevli, hiçbir kanlı hesap işe yaramayacak, hedefine ulaşamayacaktır.
Çünkü biz, bir ölürsek bin diriliriz.
Çünkü biz şehitler ölmez, vatan bölünmez deriz.
Çünkü biz şehadetin en yüce makam olduğuna inanır, bekamızın güvenliği ve kalıcılığı için 80 milyonun manen yükselerek alçakların üstüne, korku nedir tanımayarak gideceğini bilir, bunu söyleriz.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Afrin’in içine girilmesini doğru bulmuyormuş.
Peki sen neyi doğru buluyor, neyi doğru görüyorsun Sayın Kılıçdaroğlu?
ABD’li askerler YPG’li katillerle Menbiç kırsalında beraber nöbet tutuyorlar haberin var mı?
ABD’nin Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı sürdürdüğü operasyonların en üst düzey sorumlusu olan bir general bozuntusu, YPG’lilere kahraman diyor, Türkiye’ye yanlış hesap içinde diyerek parmak sallıyor, hiç duydun mu?
Afrin’e girmeyin demek, PKK/PYD/YPG’yi arkalamak, kollamak, terör örgütlerine el sallamaktır.
Bu tarihi gaflet, Atatürk’ün kemiklerini sızlatmak, ruhunu muazzep kılmak değil midir?
Afrin’e girmeyin diyorsun, hadi yarın birileri de çıkıp Hatay’dan, Kilis’ten çıkın derse ne yapacaksın, nereye kaçacaksın, neye sarılacaksın Sayın Kılıçdaroğlu?
Terör örgütleri bu kadar mı gözünüzü boyadı, bu kadar mı aklınızı başınızdan aldı?
Bu ülkede anamuhalefet partisinin milli güvenliğimizi köstekleme çabası, jeopolitik arıza vermesi felakettir, aslında başlı başına güvenlik sorunudur.
Birisi çıkar, Ege’deki haklarımızı çarçur etmek için, üç beş keçinin otladığı kaya parçacıkları diyerek vatanı sabote eder, düşman sevindirir.
Nasılsa tuzu kurudur.
Birisi çıkar, ÖSO’ya terörist der, El Kaide’yle ilişkilendirir, ama kendisinin kimlerle ilişkili olduğunu itiraf edemez.
Başında Türk olan, ama Türklüğün utancı, Türk düşmanlarının gözetleme kulesi, Türk katillerinin aşı suyu ola bir mesleki örgüt, PYD’ye çalışır, YPG’yle oynaşır, PKK’yla düşer kalkar.
Sonrada isminden Türk ifadesi kalkmasın diye feryat eder.
Türk Tabipler Birliği diye bir kurum ahlaken ve vicdanen yok hükmündedir.
Türk milleti beka mücadelesi verirken, teröristlerle aynı çizgiye, aynı niyete, aynı dile sürüklenmiştir.
Bunların nesi Türk’tür ki, ismi de Türk kalacaktır?
Türk olmak adam olmaktır, mayası sağlam olmak, vatan ve millet sevdalısı olmak demektir.
Kürt kökenli kardeşlerimin PKK’yla, PYD’yle bağ ve bağlantısı nasıl yoksa, Türklüğün de Tabipler Birliğiyle bir ilgi ve yakınlığı olmamıştır.
Nitekim haklarında yapılacak siyasi ve hukuki tasarrufları desteklediğimizi bu vesileyle kararlılıkla belirtiyor, Sayın Cumhurbaşkanı’na duyarlılığından dolayı teşekkür ediyorum.
Sözlerime burada son verirken, hepinizi hürmetle selamlıyor, başarılı ve verimli bir toplantı süreci diliyorum.
Sağ olun, var olun.

Ne Mutlu Türküm Diyene. “

YORUM YAP