MHP Genel Başkanı Bahçeli, ekonomi vasıtasıyla Türkiye’ye saldıranlara; vatandaşları faiz, kur, enflasyon sarmalına hapsetmek için uğraşanlara fırsat ve izin vermemenin, kalbi vatan ve millet sevgisiyle çarpan herkesin ortak sorumluluğu olduğunu vurguladı.
Döviz kurunun belirlenmesinde enflasyonun kuru yükseltici etkisinin, faizin kuru düşürücü etkisinden çok daha baskın olduğunu ifade eden Bahçeli, “Türkiye bir karar vermek ve bunu uygulamak için de bir irade ortaya koymak durumuyla karşı karşıyadır. Ya enflasyon artışına, faizleri yükselterek tepki vermeye devam etmek suretiyle enflasyon-faiz-kur sarmalı içerisindeki döngüyü kabulleneceğiz; ya da tüm ekonomik birimlerin faaliyet ve beklentilerini bozan yüksek faiz politikasından kademeli bir şekilde vazgeçerek, enflasyonla mücadeleyi yeniden tanımlamak ve üretim kanalını esas alan bir politika anlayışına geçeceğiz. Bize göre, başka bir alternatif kalmamıştır.” değerlendirmesinde bulundu.
Bahçeli, her iki politikanın da beraberinde getirdiği risk ve maliyetler olduğuna işaret ederek, “Birincinin maliyeti zaten ödenmiş, maalesef ödenmeye de devam etmektedir. İkincisi ise yapısal adımların atılmasını şart koşmaktadır. İkinci seçenek olan yüksek faiz politikasından kademeli bir şekilde vazgeçmek, her şeyden önce üretim ve dış ticarette ithal bağımlılığını yapısal bir sorun olarak gündeme almayı ve bununla kıran kırana mücadeleyi işaret etmektedir.” diye konuştu.
İlk etapta ham madde-girdi, makine-teçhizat bağımlılığını azaltıcı yapısal adımların atılmasının, kur yönünden gelen enflasyonist baskının kırılmasının temel taşı olacağını söyleyen Bahçeli, “Enflasyon ile mücadele arz yönlü yaklaşımın da içerisinde bulunduğu bir politikayla başarılacak ve Türkiye bir bedel ödeyecekse, bunu üretim yapısını değiştirmek ve geliştirmek için göze alacaktır. Ekonomik güvenliğimiz için başkaca bir yol kalmamıştır.” görüşünü paylaştı.
Devlet Bahçeli, yalnızca enflasyon ile mücadele değil, ekonominin tümü için çözülmesi gereken öncelikli konunun; politika uygulamasındaki belirsizliğin ortadan kaldırılması olduğunu anlattı. Bahçeli, para politikası ve Merkez Bankasını baz alan, kamu maliyesinin rolünün ikinci planda tutulduğu ve enflasyon ile mücadeleyi yalnızca faize bağlayan politikanın, çözüm üretmede yetersiz kaldığının, deneyimleriyle sabit olduğunu dile getirdi.
Kararlı ve istikrarlı para politikası uygulanması kadar, kaynakların etkin kullanımı önündeki engelleri tespit eden, bunları çözecek bir kamu maliyesi yaklaşımına da ihtiyaç duyulduğunu belirten Bahçeli, “Türkiye, faiz kamburundan kurtulmalıdır. Faiz, uzun vadede üretim sistemine büyük hasarlar vermektedir. Ülkemiz şu anda dünyada faiz oranının yüksekliği açısından ilk on ülkeden biri, Avrupa’nın da zirvesindedir. Faiz, geleceğimizden çalmaktadır.” ifadesini kullandı.
“Bize göre, hükümetin izlediği ekonomi politikası doğrudur, bunun üzerinden polemik yaratmak, ‘bittik, tükendik, yandık, mahvolduk’ demek, felaket tellallığıdır, kötü niyetliliktir.” diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye ekonomisi için 1980-2020 dönemi verileriyle ulaşılan sonuca göre, faiz oranı ve enflasyon arasında uzun dönemli bir ilişki bulunmuştur. Akıntıya karşı kürek çekmek, neoliberal iktisat akımının alışkanlıklarıyla milletimize karamsarlık servis etmek, vatan sevgisiyle bağdaşmayan bir sorumsuzluktur.
Geldiğimiz bu aşamada, yeni yönetim sistemi kapsamında Merkez Bankasının bağımsızlığı konusunu mutlak surette tartışmaya açmak hem demokrasinin hem de milli iradenin gereğidir. IMF ve faiz lobisinin oyunlarıyla daha fazla mesafe alamayacağımız ortadadır. Davul hükümetin boynundayken, tokmağın başkalarının elinde olması kabul edilemez bir çarpıklıktır. Özerk ve bağımsız kurumlar, milli iradenin üzerinde olamaz, olmamalıdır. Hesabı veren siyasettir, kararı veren de siyaset olmalıdır.”
MHP Genel Başkanı Bahçeli, geçen cuma günü, Resmi Gazete üzerinde spekülasyon yapıp, güvensizliği kamçılayanların, vatandaşları gece nöbetine sokanların, geçmişte kimin lehine faaliyet gösterdiklerinin şimdi daha iyi anlaşıldığını belirtti.
“CHP, İP ve diğerlerinin yalnızca eleştirerek, ekonomi etrafında korkular üreterek siyaset yapmalarının, acziyetlerinin ve çaresizliklerinin göstergesi” olduğunu savunan Bahçeli, şunları kaydetti:
“Nasıl bir ekonomi politikası takip edecekleri belli değildir. Nasıl bir kamu maliyesi tasavvuru içinde oldukları net değildir. Ekonomiden anlamayan cahillerin tek söylediği erken seçimdir. Aslında bunlar hazırlıklı değildir, derslerine çalışmayan haylaz öğrencilerle bir ve aynıdır. Tekraren söylüyorum, erken seçim falan yoktur, seçim 2023 yılının haziran ayında yapılacaktır. ‘İlle de seçim, hemen seçim, seçim de seçim’ diyenler, bozgun siyasetinin taraftarlarıdır. İstikrara en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde ‘seçim’ demek kime hizmettir? Kimin sesine ses olmaktır? Nasıl bir siyaset anlayışıdır? İnsanlarımızın ekonomik sıkıntılarını biliyoruz, artan döviz kurlarından yakınmaların farkındayız, ancak takip edilen politikalar doğrudur, yakında her şey düzelecektir. Terörle mücadelemizin rövanşını kur üzerinden almak istiyorlar. Dik duruşumuzu, egemenlik haklarımızı kahramanca savunmamızı dövizle baskılamaya çalışıyorlar.
Suriye’deki, Irak’taki, Libya’daki, Mavi Vatan’daki, Karabağ’daki, Afrika’daki mevcudiyetimizi dövizle püskürtmenin arayışındalar. Bu kez başaramayacaklar, yayından çıkan ok Allah’ın izniyle hedefine ulaşacak, Türkiye’yi hiç kimse tutamayacaktır. Döviz operasyonları boşunadır, faiz kulisi yapanların çabası beyhudedir, Türkiye’yi teslim alamayacaklar, Türk milletini yolundan çeviremeyecekler. Vatandaşlarımızdan ricam, biraz sabretmeleri, biraz metanet göstermeleridir, bugünler geçecek, milli ve yerli bir ekonomik dirilişle mutlaka rahatlığa kavuşacaklardır.”
Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda, “zillet ittifakının, bürokrasiyi tehditten, yabancı misyon şeflerini tebrikten, teröristleri taltiften, emperyalizme teşrifatçılıktan, her türlü tefrikadan özel bir haz aldığını” söyledi.
“Türkiye’ye karşı nerede bir cephe açılmışsa maalesef CHP’sinden İP’ine, HDP’sinden diğer marjinal partilerine kadar hepsi içindedir.” diyen Bahçeli, “Hırslarına, nefislerine, egolarına, küçük heveslerine yenilmiş zillet partilerinin Türkiye’nin hem yönetim sistemiyle hem milli birliğiyle hem de istiklal davasıyla iflah olmaz meseleleri vardır ve maalesef gerçekler gün gibi meydandadır.” şeklinde konuştu.
Kılıçdaroğlu’nun, geçen hafta bir Yunan gazetesine demeç verdiğini, “yine çuvalladığını” ifade eden Bahçeli, “Demiş ki ‘iktidara geldiğimizde Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nı kuracağız. Neden savaşıyoruz?’ Sayın Kılıçdaroğlu, savaş nerededir? Savaşan kimdir? Terörle mücadeleye ‘hayır’ diyen, Türk askerine ‘hayır’ diyen, buna karşılık terör örgütlerine ‘evet’ diyen yozlaşmış bir zihniyetin savaştan anladığı, savaşla kast ettiği nedir?” diye sordu.
Yunan gazetesine, Akdeniz ve Ege’deki egemenlik mücadelelerindeki haklılığını anlatmayan, Yunanistan’ın artan tahriklerine ve silahlanmasına tepki göstermeyen Kılıçdaroğlu’nun, bir kez daha yanlışa gömüldüğünü, bir kez daha gayri milli siyasetini deşifre ettiğini savunan Bahçeli, “İşte CHP budur, işte Kılıçdaroğlu böylesi bir çıkmazın anaforundadır.” dedi.
Diğer yandan, bu partinin bir grup başkanvekilinin, televizyona çıkıp, “HDP’nin PKK ile ilişkisi olduğunu görmedim” diyecek kadar milli gerçeklerden koptuğunu, Kılıçdaroğlu’nu tamamladığını belirten Bahçeli, şöyle devam etti:
“Be hey gafil, bakıyorsun, ama görmüyorsun; görüyor, ama itiraf edemiyorsun. PKK ile HDP’nin kanlı madalyonun iki yüzü olduğunu cümle alem gördü de bir tek siz mi görmediniz, yalnızca siz mi fark edemediniz? Bu nasıl boş kafadır? Bu nasıl pes etmiş, teslim olmuş, katile hayran olmuş sefil bir zihniyettir? Bununla da kalmayan bu siyasi bedhah ‘Demirtaş’ın ve Kavala’nın tutukluluğunu doğru bulmuyoruz’ açıklamasıyla, CHP’nin kimlerin elinde un ufak olduğunu ispatlamıştır. Demirtaş’ın niye tutuklu olduğunu ben söyleyeyim, çünkü teröristin yeri sokaklar, siyaset koridorları, özgür bir hayat değil, demir parmaklıkların arkasıdır. Bu ülkede kuyumuzu kazmaya çalışan Sorosçulara müsamaha yoktur, bunların da adresi cezaevidir. CHP yönetiminin teröristlerle ve Sorosçularla bu denli iç içe geçmesi öncelikle geçmişlerine, kendi partililerine hakaret, hatta hıyanettir.
Kılıçdaroğlu’nun ‘iktidarımızda başörtülü bakan olacak’ ifadesi de sömürüdür, istismardır, vaki gerçekleri görememenin hüsranıdır. İktidara gelmesi hayal olan bu zihniyetin Türkiye’de başörtü meselesinin çözüldüğünden, artık bu meselenin çok gerilerde kaldığından haberi yoktur. Siz başörtülü bakanı konuşmaktan önce, ikna odalarında eziyet ettiğiniz, üniversite kapılarından geri çevirdiğiniz gencecik kızlarımızın hesabını verin de görelim. CHP ile İP’in paçası tutuşmuş olacak ki, genel başkanlar düzeyinde birbirlerine ziyaretleri sıklaştırmışlar, en son olarak asık ve mutsuz yüz hatlarıyla kamuoyunun huzuruna çıkmışlardır. Ne yaparlarsa yapsınlar, milletin demokratik tecziyesinden kesinlikle kurtulamayacaklardır. İP’in başkanı, Türkiye’nin farklı farklı mahallere bölündüğü söylüyor. Bu dil bölücü bir dildir. Bu üslup zararlıdır, zillettir. Türkiye doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine birdir, bütündür, Türk milleti ise büyük ve kutlu bir ailedir. Bölünen mahalleler değil, zilletin ta kendisidir. Ne sokaklarımızı ne mahallelerimizi ne şehirlerimizi ne vatanımızı ne de insanlarımızı bölmeye hiç kimsenin, hiçbir alçağın gücü yetmeyecektir.”
Gazetelerde, televizyon ekranlarında hala yüzde 50 artı 1 tartışmasının kıyasıya devam ettiğini anımsatan Bahçeli, tam bir kafa karışıklığının hakim olduğunu belirtti.
“Şimdi beni iyi dinlesinler, onlara yüzde 50 artı 1 anlatayım da biraz ders alsınlar, sonuç çıkarsınlar, bu konuyu da daha fazla sündürüp sağa sola çekiştirmesinler.” diyen Bahçeli, dünyada cumhurbaşkanı veya devlet başkanını halkın seçtiği 99 ülkede geçerli oyların yüzde 50 artı 1’ini alan adayın seçilmesinin, anayasal norm olarak kabul edildiğini aktardı.
Yine dünyada 103 ülkede cumhurbaşkanını veya devlet başkanını halk seçerken bunlardan 99’unda salt çoğunluk uygulandığına dikkati çeken Bahçeli, “Cumhurbaşkanı ya da devlet başkanının halk tarafından seçilmesinde uygulanan ikinci usul yüzde 40 artı 10 olarak isimlendirilen sistemdir. Altını çizerek ifade etmek isterim ki; bu sistem sadece Bolivya, Kosta Rika, Ekvator ve Arjantin’de geçerlidir. Mezkur bu sistemde iki turlu yapılan seçimlerde ilk turda geçerli oyların yüzde 40’ını alıp en yakın rakibine yüzde 10 fark atan adayın ilk turda seçilmesi esas kabul edilmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.
Tek turda yüzde 40 oyla seçilme yöntemini öngören ülke örneğinin dünya üzerinde olmadığını belirten Bahçeli, böyle bir tercih halinde yürütme organının seçiminde, demokratik meşruiyet sorunu doğacağını kaydetti.
Bahçeli, devlet başkanı veya cumhurbaşkanını halkın seçtiği tüm sistemlerde, demokratik meşruiyet gereğince geçerli oyların salt çoğunluğu ile seçilmesinin temel kaide olduğunu ifade ederek, “Salt çoğunluk usulünü değiştirmeye kalkmak ve bu konuyu tartışmaya açmak yönetim sistemine karşı güvensizliği ve şüpheyi körükleyecektir. Takdir ederseniz ki bu doğru değildir, masum bir talep değildir, Türkiye’nin çıkarına uygun olamayacaktır.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi lehine söylenebilecek en güçlü argümanlardan birinin, yüzde 50 artı 1 oyla iktidara gelebilmek için partiler arası uzlaşmayı sağlaması ve kutuplaşmayı azaltması olduğunu dile getiren Bahçeli, “Milli birlik ve bütünlük için hayati önemde olan bu güçlü yönü savunmak yerine, bundan geri adım atma anlamına gelen yüzde 40 oranını dillendirmek, başkalarının değirmenine su taşımaktır. Bunu ulu orta konuşanlar da iyi niyetli sayılamayacaktır.” dedi.