Kronik ağrıyla yaşamak, başkalarının hayatlarında hafife aldığı temel ihtiyaçlar ve basit görevler için günlük zorluklarla karşılaşmaktır. Her gün o zorluğu yaşamaktır. Astımlı ya da KOAH (Kronik Obstrüktir Akciğer Hastalığı) hastalarına zor nefes almanın ne demek olduğunu sorsanız onlar ne cevap verirler acaba? Bütün dünya insanın olsa da sağlıklı olunmadığında ya da kişinin sağlığı bozulduğunda hiçbir şeyin önemi kalmamaktadır. İnsan sağlığının kıymetini ancak kaybettiği zaman anlıyor. Kronik ağrı da bu şekildedir aslında. Her gününü, her dakikanı ağrılı geçirmek, her sabah ağrılı yataktan kalmak, yattığınız yatakta bir taraftan bir tarafa ağrısız dönememek, sürekli baş ağrısı çekmek, uzun mesafe yürüyememek ya da çarşıya pazara başkasının yardımı olmadan gidememek gibi… Bazen başkalarının yardımı bile işe yaramamakta ve o ağrıyı vücudunuzda hissetmektesiniz. Hasta tarafından kronik ağrıyı tarif etmek, anlatabilmek, hekim tarafından da tıbbi olarak açıklayabilmek öylesine zordur ki toplumun ve birçok hekimin yaptığı yanlışlar genellikle kişinin ağrısına inanmamak, iyiye gitmediği ya da iyileşemediği için farklı olarak damgalanmak dolayısıyla kronik ağrıyla mücadele edememek veya baş edememekle yargılanmak anlamına gelir. Sonuçta ağrının nedeni tespit edilemediğinde hekim, hasta yakınları ve hatta hasta da psikolojisinin bozulduğu damgasını yer. Tabiki ağrının psikolojik yönü vardır ancak ağrının nedeni her tespit edilemediğinde bunu psikolojiyle ilişkilendirmek bu işin en kolay yolu bence. Ya ağrının nedenini tıbben açıklayamıyoruzdur ya da yanlış tanı üzerine odaklanıyoruzdur. Bu durum hastada zamanla zayıflamış ruh sağlığına sahip olmaya ve kaybolmuş bir benlik saygısı ile yaşamaya, okul veya işten devamsızlığa, aile içi ve sosyal ilişkilerin bozulmasına ve birçok sosyoekonomik dezavantaj anlamına gelir.
Son yıllarda kronik ağrı hakkında ortaya çıkan çalışmalarda, vücuttaki organların ve dokuların yaralanmasını takiben aktivitenin azaltılmasını öneren yaygın kronik ağrı algısını çürütüyor. Bunun yerine, kronik ağrı sıklıkla anormal nöral sinyalleşmenin bir ürünüdür yani normal bir sinir iletiminin bozulmasıdır ve biyopsikososyal boyutları olan kişinin psikolojik ve mental durumunun da gözetildiği ilaç ve girişimsel ağrı tedavilerinin birçok branşla beraber yürütüldüğü karmaşık bir tedavidir. Birçok hekim ve hasta tedavi seçenekleri konusunda bilgi sahibi değildir; dolayısıyla sadece tek ilaç tedavisine güvenerek kronik ağrıyı tedavi etmeye çalışmaktadırlar. Sınırlı kanıta dayalı tıp bilgilerine rağmen, maliyetli nöromodülasyon (sinir sisteminin elektrikle uyarılması) tekniklerinin kullanımı da giderek artıyor. İlaçlara veya cihazlara aşırı bağımlılık oluşması, agresif medikal endüstri pazarlaması, fizyoterapi veya psikoloji gibi çok disiplinli hizmetlere erişim eksikliği ve zorluğu, daha kısa ve özensiz konsültasyonlar Kronik ağrıyı çözmede karşılaşılan zorluklardır. Düşük gelirli ve orta gelirli ülkelerde, kırmızı reçeteli ilaçlara sınırlı erişim, kırmızı reçeteli ilaçları kullanım korkusu ve ağrıyla ilgili kültürel inançlar diğer engellerdir.
Opioid (kırmızı reçeteli ilaç) krizi, iki açıdan önemlidir. Hasta açısından bakıldığında hastaları öfkeli, terk edilmiş ve daha başka yapacak bir şeylerin olmadığı fikrine kapılması, bu ilaçlar fayda vermez ise ağrı ve acı ile hayatlarını nasıl sürdüreceği düşünceleri nedeniyle daha fazla damgalanmış hissettirir. İcra makamları açısından ise tüm opioid reçetelemelerini engelleme ya da daha sıkı kontrol etmeye yönelik klinik ve düzenleyici girişimleri harekete geçirir. Doğru dengenin sağlanması gerekiyor. Bazı insanlar için (örneğin kanser ağrısı olanlar) çoğunlukla opioid türevi ilaçların kullanımı gerekli olabilirken diğerleri için opioid reçetesinin kaldırılması veya sınırlandırılması belki de uygun olabilir. Ancak her iki yolda, doğru ilaç güvenlik önlemleri ile desteklenmesi ve ihtiyaç olduğunda bağımlılık tedavisi ile çok kapsamlı bir tedavi planına geçebilmelidir.
Kronik ağrıyı yeniden değerlendirmek gerekiyor. Hekimler kronik ağrılı hastalara faydalı olmak istiyorlarsa ona hiç şüphemiz yok, ağrının tamamen giderilmesinden ziyade hastaların ağrılarını anlamak, hastaların beklentilerini değiştirmek, işlev ve yaşam kalitesine öncelik veren gerçekçi, kişiselleştirilmiş hedefler belirlemelerine yardımcı olmak için ekip çalışmasına yönelmeleri kritik öneme sahiptir. Ortak karar verme, tedavi seçenekleri ve risk-fayda oranı hakkında daha incelikli tartışmalarla insanların ağrılarını yönetmelerini sağlayabilir. Hastalar kendilerine inanılacakları, saygı duyulacakları, desteklenecekleri ve bir tedavi işe yaramazsa suçlanmayacaklarına dair güvenceye ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle dil, etkileşim ve teşvik etmek için güçlü bir araçtır. Hastalarla etkili bir biçimde konuşulmalıdır.
Kronik ağrı tedavisi düşük gelirli ve gelişmekte olan ülkelerde ağrı kliniklerinin yokluğu nedeniyle zordur. İyi eğitimli, çok disiplinli sağlık çalışanlarından oluşan geniş bir ekip tarafından sağlanan tasarımla, toplum içinde temellendirilmelidir. Daha karmaşık vakaları desteklemek için ağrı klinikleri ile irtibat sağlanmalıdır. Örneğin Temel Ağrı Yönetimi kursunun 60’tan fazla ülkede faydalı olduğu kanıtlanmıştır.
Kronik ağrı hakkında yapılacak bilimsel çalışmalar tedavide kullanılacak yöntemlerin faydaları, zararları ve maliyetlerini kapsayan klinik çalışmaların aynı zamanda hasta önceliklerini de içermesi gerekiyor. Epidemiyolojik ve nüfus çalışmaları, bulaşıcı olmayan hastalıklar, sağlıklı yaşlanma ve rehabilitasyon ile bütünleştiren etkili ve uygulanabilir çözümler aramalıdır. Sağlık Politikalarını yapanlar ve düzenleyenler, bu konuda bir şeyler yapmamanın yani eylemsizliğin maliyetini görerek kronik ağrıya öncelik vermelidir. Daha geniş halk kitlelerinde kronik ağrı konusunda farkındalığı artıracak ve yanlış anlamaları ortadan kaldıracak önlemlere ihtiyaç vardır.