
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ekrem Bey’in (İmamoğlu) bir haksızlıkla karşı karşı kaldığını vicdan sahibi herkes kabul ediyor. Bu haksızlığı giderecek olan İstanbul’da yaşayan kardeşlerimiz. Onlar, adalet terazisindeki dengeyi yeniden sağlayacaklar.” dedi.
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu.
Toplantının açılışını yapan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Ekrem İmamoğlu’na sahip çıkmak üzere grubumuzun 110 milletvekili şu anda sizleri İstanbul’da, bulundukları kahvehanelerden, vatandaşlarımızın işyerlerinden ya da cep telefonuyla takip ediyorlar.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu da grup toplantısına, “Heyecanlı olduğunuzu biliyorum. Heyecanlı olmak güzel bir şey. Ekrem Bey’in bir haksızlıkla karşı karşı kaldığını vicdan sahibi herkes kabul ediyor ve bu haksızlığı giderecek olan İstanbullu kardeşlerimizdir. Onlar, bu haksızlığı giderecekler, adalet terazisindeki dengeyi yeniden sağlayacaklar. Onun için milletvekili arkadaşlarımızın büyük bir kısmı İstanbul’da” sözleriyle başladı.
92 yaşında yaşamını yitiren sinema sanatçısı Eşref Kolçak’a Allah’tan rahmet dileyen Kılıçdaroğlu, Anadolu Ajansı (AA) Muhabiri Abdulkadir Nişancı’nın uzun süren aramaların sonunda cansız bedenine ulaşıldığını anımsattı. Kılıçdaroğlu, “Abdulkadir Nişancı’ya Allah’tan rahmet, ailesine, AA camiasındaki arkadaşlarına başsağlığı diliyoruz.” diye konuştu.
Konya Doğanhisar Belediye Başkanı’nın da bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybettiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Seçimle, demokratik yollarla gelen herkese saygı duymamız gerekir. Bu saldırıyı asla kabul etmiyoruz.” değerlendirmesini yaptı.
Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, Oda TV yazarı Sebahattin Önkibar’ın yanı sıra Antalya ve Adana’da bazı gazetecilerin de saldırıya uğradığını aktaran Kemal Kılıçdaroğlu, “Gazeteci, kamu görevi yapar. O görev yaptığı zaman belli çevreler rahatsız olabilirler ama gazeteci, halkı aydınlatmak zorundadır. Eğer haber yaptı diye bir gazeteciye şiddet uyguluyorsanız ve bunları serbest bırakıyorsanız, şiddet uygulandıktan sonra ‘korkarlar yazamazlar’ diye düşünüyorsanız, sakın böyle düşünmeyin. Hiçbir namuslu gazeteci dayak yedi diye bir adım geri atmaz.” dedi.
“Saldırganların hapse girmesi için gazeteci arkadaşların öldürülmesi mi gerekiyor?” sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Bir tweet attı diye 5-6 ay içeride kalan var ama gazeteci yazdı diye saldırıya uğrayacak, dövülecek, saldırganlar yakalanacak ve serbest bırakılacak. Bir de eline ‘adam dövmede ustadır, bu ustanın arkasında iktidar partisinin destekçileri vardır’ diye sertifika verin. Birisi haksızlığa uğruyorsa, adalet mekanizmasının harekete geçmesi lazım.”
Geçen hafta Rabia Naz’ın babası Şaban Vatan’ın babasıyla görüştüklerini anlatan Kılıçdaroğlu, “Bir dedektif gibi olayları araştırarak adalet arıyor. Karşısında bir güç var. Ankara’da bir güç var. Bulunduğu yerde bir güç var. Faillerinin yakalanmasını engellemeye çalışıyorlar.” görüşünü ileri sürdü.
Rabia Naz’ın hayat dolu bir kız olduğunu belirten Kemal Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Olayın ardından haber geliyor, Rabia Naz evinin önünde sırt üstü yatıyor ve ağır yaralı, daha sonra hayatını kaybediyor. Baba araştırıyor, olayın trafik kazası olduğunu söylüyorlar. Doblo marka bir aracın çarptığı iddia ediliyor. Oradan alınıyor, metruk bir eve getiriliyor. Ondan sonra, evlerinin önündeki sokağa sırt üstü yatırıyorlar ‘intihar etti’ diye. Baba bir türlü derdini anlatamıyor. Araştırma yapılmasını istiyor. Ambulans şöförünün ifadesi var; ‘video kaydı vardı, polis sildirdi.’ Bu talimatı kim verir? Hangi güç yaptı bunu? ‘Saçından ayağına kadar hızar tozu bulanmıştı…’ O metruk evde bunların tamamı var. Belediye o evin yıkımına karar veriyor, delileri yok etmek istiyorlar.
4-5 katlı bina. Binadan atlıyor sözde çocuk. İyi de niye atlasın? Polisler ‘olay yerinde inceleme yapalım’ diyorlar. 70 kilo ağırlığında çuvalı iki polis tutup binanın tepesinden atıyor. Çuval sokağa düşmüyor çünkü en alt kattaki dükkanın terası var. Çuval, önce terasa çarpıyor ve büyük bir gürültü çıkıyor. Ancak Rabia Naz terasa çarpmamış, gürültü de yok. Bütün bu gerçekler bilindiği halde olayın kapatılması isteniyor.”
Yargı camiası ve polislere seslenmek istediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Sizin göreviniz adaleti sağlamaktır. Sizin göreviniz delilleri karartmak değil ortaya çıkarmaktır. Yargının görevi de Ankara’dan gelen telefonlarla olayı kapatmak değil adalet tesis etmektir.” dedi.
Daha sonra Rabia Naz’ın babasını “akli dengesi yerinde yok” diye şikayet edildiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, “İnsaf. Kızının katillerini arıyor, buna izin vermiyorlar. Bizler sonuna kadar takipçisi olacağız taa ki adalet gerçekleşinceye kadar.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, seçildikten sonra yaptığı yemin metninin “Üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerin ant içerim.” bölümünü okuyan Kılıçdaroğlu, “Bir Cumhurbaşkanı neden tarafsız olmalı? Çünkü Cumhurbaşkanı, devletin sigortasıdır. Bu topraklarda, bu bayrağın altında yaşayan herkesin temsilcisidir. Cumhurbaşkanı devletin başıysa, bir partinin başı olamaz. Devlet, bütün vatandaşlarına eşit hizmet eder. O nedenle Cumhurbaşkanının tarafsız olması gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Bir Cumhurbaşkanı, günün 24 saati belediye başkanları seçimine müdahale eder mi?” diye soran Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yerel seçimler var. Bir tarafta CHP, İYİ Parti, diğer partilerin belediye başkan adayları var diğer tarafta Erdoğan’ın fotoğrafı. Erdoğan, belediye başkanı mı olacak? Vicdan sahibi AK Partili kardeşlerime sesleniyorum: Cumhurbaşkanlığı, sıradan bir makam değildir. Cumhurbaşkanı neden devletin sigortasıdır? Diyelim ki siyasi partiler arasında çok ciddi anlaşmazlıklar çıktı. Cumhurbaşkanı davet eder genel başkanlarını.’ Gelin beyler, Türkiye’nin bu kadar derdi varken niye bunu yapıyorsunuz?’ der. Bir uzlaşma arayışı içinde Türkiye’nin sorunlarını çözmek ister. Bu şans yok. Niye yok? Devletin, sigortası yok. Bir Cumhurbaşkanı devleti mi yönetecek devleti mi temsil edecek, belediyeyi mi yönetecek belediyeyi mi temsil edecek? Ahlak, vicdan, adalet sahibi herkese bu soruyu soruyorum.
Erdoğan 2002’de AK Parti’nin Genel Başkanı olarak seçildi. Keçiören’de mütevazı bir evde oturuyordu. ‘Milletvekili lojmanlarını satılması gerekir’ dedi. Doğruydu. ‘Meclisin 6 bin çalışanı var bunu üç bine indireceğiz’ dediler. Bugün sordum Meclis’te yaklaşık 8 bin kişi çalışıyor. Bırakın yarıya indirmeyi 5 bin artırmışlar. İnsaf. ‘Yönetici harici bütün makam araçlarına son vereceğiz.’ dediler. Sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığında, Sayıştay Raporlarına göre 643 yönetici var ama makam aracı sayısı bin 717. Ahlak ve vicdan sahibi olan herkesin bunu sorgulaması lazım.
‘Keçiören’de mütevazı bir evde halkın arasında oturuyorum.’ diyen aynı Erdoğan’a bakın şimdi? Yazlık saraylar, kışlık saraylar, bin 100 odalı, uçan saraylar, sadece Katar’dan alınan değil, 13 tane. Bir yere giderken bir orduyla gidiyor. Binlerce polis, yüzlerce araba, ne oluyor, savaşa mı gidiyoruz? Hayır, İstanbul’a, Çankırı’ya gidiyor. Nedir bu lüks, şatafat? AK Partili kardeşlerime sesleniyorum. Bunu doğru buluyor musunuz? 2002’de Keçiören’de mütevazı bir evde oturan Erdoğan, bin 100 saraylı yerinde bir kibir abidesine dönüştü. Kibirli olmak doğru mu yanlış mı? Dünyanın hiçbir ülkesinde israf itibar değildir.”
Kılıçdaroğlu, Amasya’da bir dolu felaketinin yaşandığını anımsatarak, bu zararların karşılanması gerektiğini söyledi.
Zarar gören yerlerin afet bölgesi ilan edilerek zararların karşılanmasını ya da çiftçilerin borç faizlerinin silinmesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, konuyla ilgili Meclis’te araştırma önergesi vereceklerini bildirdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “AK Parti’li kardeşlerimin vicdanına seslenmeyip kimin vicdanına sesleneceğim. Verdiğiniz oya ihanet ediyorlar, verdiğiniz oya ihanet edenin arkasından niye gideceksiniz?” dedi.
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, günün düşünme, ahlak, adalet, vicdan günü olduğunu belirterek, “AK Parti’li kardeşlerime, onların vicdanlarına, ahlaklarına seslenmeyip, kime sesleneceğim?” ifadesini kullandı.
AK Parti’nin 2002’de iktidara geldiğinde yolsuzlukları araştırma komisyonu kurulduğunu, kendisinin bu komisyonun üyesi olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, “düzgün ve çalışkan” olarak nitelediği komisyon başkanlığını yapan AK Parti’li Azmi Ateş’in neden bir daha milletvekili olamadığının sorulmasını istedi.
Kılıçdaroğlu, AK Parti’nin 3 Y ile; yolsuzluk, yasaklar ve yoksullukla mücadele etmek için iktidara geldiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“AK Parti’li kardeşlerim 2002’den beri oy veriyorsun. Vicdanına sesleniyorum; yolsuzluklar, yoksulluk, yasaklar bitti mi? Yolsuzlukla bırakın mücadele etmeyi, yönetenler gırtlaklarına kadar yolsuzluk içindeler. 3 bakanın birebir tespit edilen yolsuzluk dosyası Yüce Divana gönderilmedi. Hani kul hakkı yemek en büyük günahtı? Allah diyordu ki ‘her türlü günahınla gel, affederim ama kul hakkıyla gelme’. AK Parti’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum; kul hakkı yiyenleri, devleti soyanları Yüce Divana göndermemek, yolsuzluk dosyalarını kapatmak, fakir fukaradan toplanan vergilerin iç edilmesi ne demektir? Senin vicdanına, ahlakına, adalet anlayışına seslenmeyeceğim de kiminkine sesleneceğim. Yoksulluk vardı memlekette, ‘yoksulluğu bitireceğiz’ diyorlardı. AK Parti’li kardeşim Allah aşkına memlekette yoksulluk bitti mi? 2002’de bir esnaf Başbakanlığın önünde yazar kasa attı, şimdi intihar edenler, kendisini yakanlar var.”
Kemal Kılıçdaroğlu, vatandaşın ve devletin borç batağında olduğunu öne sürerek, bu iç ve dış borcun nereye gittiğini sordu. Yoksulluğun, açlığın diz boyu olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, çöp kutularından bir şeyler toplayıp geçimini sağlayan yüzbinlerce kadın ve çocuğun bulunduğunu iddia etti.
Kılıçdaroğlu, devletin adalet, ahlak ve liyakat ile bütün vatandaşları kucaklayarak, vatandaştan alınan her kuruşun hesabının verilmesiyle yönetildiğini söyledi.
Bankalarda yarıdan fazla dolar mevduat hesabı bulunduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, bunun, vatandaşın hükümete güvenmediği anlamına geldiğini savundu. Kılıçdaroğlu, “AK Parti’li kardeşime sormayacak mıyım memleketi bu hale kim getirdi? Dış güçler mi? Son 1 yılda 1 milyon 376 bin kişi işsiz kaldı. İşsizlik nedir biliyor musun kardeşim? Senin de çocukların var işsiz. Sen, çocuğunu işsiz bırakana ‘oy vereceğim’ diyorsun. Niye veriyorsun? Belki çocuğun iş buldu, komşunun çocuğu, amcanın, dayının çocuğu işsiz.” diye konuştu.
Türk-İş’e göre açlık sınırının 2 bin 124 lira olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, 16 milyon kişinin evine doğru düzgün ekmek götüremediğini ileri sürdü. Kılıçdaroğlu, “Beylerin bir eli yağda, bir eli balda, yoksulluğu çeken sensin. İşsizlik diz boyu, sarayda oturan, ‘Herkes iş bulacak diye bir şey yok.’ diyor. Tam bir kibir abidesi. Herkesi aşağılıyor, tepeden bakıyor.” dedi.
Kılıçdaroğlu, tarihte kuyruklar olduğunu ancak Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu milletin soğan ve patates kuyruğuna girdiğini belirterek, “17 yılın sonunda memleketin getirildiği nokta vatandaşı soğan ve patates kuyruğuna sokmak oldu.” ifadesini kullandı.
İstanbul’da 1 milyonu aşkın hanenin elektriği, suyu ya da doğalgazının kesik olduğunu öne süren Kılıçdaroğlu, “AK Parti’li kardeşlerimin vicdanına seslenmeyip kimin vicdanına sesleneceğim? Verdiğiniz oya ihanet ediyorlar, verdiğiniz oya ihanet edenin arkasından niye gideceksiniz?” diye sordu.
Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını aldıktan sonra ilk işlerinden birisinin, uyuşturucuyla ilgili bir komisyon kurulmasını istemek olduğunu ancak bunun reddedildiğini belirtti. Peynir ekmek gibi satılan uyuşturucunun yoksul ailelerin çocuklarını bulduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, bu çocukların önce uyuşturucuya alıştırıldığını, sonra satıcı olarak kullanıldığını söyledi. Kılıçdaroğlu, asıl beka sorununun bu olduğunu, çocukların geleceğinin çalındığını vurguladı.
AK Parti’nin iktidara gelirken, “Yasaklarla mücadele edeceğiz, düşünce özgürlüğü önündeki engelleri kaldıracağız.” dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, hapishanelerde milletvekilleri, yazarlar, avukatlar ve öğrencilerin olduğunu söyledi.
Fabrika yerine yeni hapishaneler yapıldığını belirten Kılıçdaroğlu, “Hapishanelerden parası, dayısı olanların çıkabildiğini” öne sürerek, “Erdoğan’ın avukatını tutan kesin çıkıyor. Savcı iddianame bile düzenlemiyor. Ama onun için 1 milyon, 2 milyon dolara ihtiyaç var.” iddiasında bulundu.
Eren Erdem, Ayşe Düzkan, Osman Kavala, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak ve askeri öğrencilerin hapiste olduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Sizin Kenan Evren’den ne farkınız var? AK Parti’li kardeşlerime seslenmek isterim; elinizi vicdanınıza koyun, odanıza çekilin, ‘bu genel başkan acaba yanlış mı doğru mu söylüyor’ diye düşünün. 17 yılda Türkiye’nin hangi sorununu çözdüler? Eğitim sorununu çözdülerse bak bakalım çocuklarının okula nasıl gidip geldiklerine. Herkes şikayetçi. İstiyorsan işsizliği sor. Dış politikada hangi başarımız oldu? Suriye, Orta Doğu bataklığında senin ne işin var, gelen her şehidin günahı senin boynuna değil mi? Bütün komşularla bizim aramız iyiydi, sorunumuz yoktu. ‘Ev alma komşu al’ deriz. Niye? Komşularla aramız iyiyse huzur içinde yaşarız, kötüyse memlekette huzur olmaz. Bunlar atasözlerini dahi unuttular, kendi geleneklerini, örf, adetlerini unuttular. Ramazan’da, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de kan akıyor. Dünya coğrafyasında birbirini öldürenler sadece Müslümanlar. Eskiden Türkiye, bu coğrafyanın en önemli aktörüydü, İslam dünyasında sorun çıktığında Türkiye ile konuşulurdu. 10 yıla yakın süren Irak-İran savaşında İran’daki Irak temsilcisi bizim büyükelçimizdi. Irak’ta da İran’ı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin büyükelçisi temsil ederdi, iki devlet Türkiye’ye güvenirlerdi. Dış politika millidir, iç politikaya malzeme edilmez.”
Kılıçdaroğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın sürekli dengelemeden söz ettiğini, milletin ve adaletin dengesinin kalmadığını savundu.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, “23 Haziran’ı geçelim, ondan sonra gerekirse siyasi bakımdan tövbe istiğfar ederek yanlışlarımızdan kurtulacağız ve yolumuza koşar adım devam edeceğiz.” sözlerine değinen Kılıçdaroğlu, tövbenin bile şarta bağlandığını söyledi.