Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “İslam İşbirliği Teşkilatı, Cumhurbaşkanımızın Çağrısıyla Kudüs Konusunda Olağanüstü Toplanacak”
Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma planı hakkında, “Bildiğiniz gibi Kudüs’ün hem tarihî hem dini hem de hukuki statüsü itibariyle İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesi her şeyden önce uluslararası anlaşmalara, BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı vahim bir hata olacaktır” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:
65 YIL SONRA YUNANİSTAN’A CUMHURBAŞKANLIĞI DÜZEYİNDEKİ İLK ZİYARET
“Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanımızın yarın Yunanistan’a bir resmî ziyareti olacak, devlet ziyareti olacak bildiğiniz gibi. Ziyaret, 1952’den beri 65 yıl sonra yapılan Cumhurbaşkanlığı düzeyindeki ilk ziyaret olması açısından tarihî önem arz etmektedir. Sayın Yunanistan Cumhurbaşkanının davetine icabeten Sayın Cumhurbaşkanımız önce Atina’ya, daha sonra da Batı Trakya’ya, Gümülcine’ye bir ziyaret gerçekleştirecek.
Burada, ekonomik konular, enerji, güvenlik, ulaştırma, turizm, kültür gibi başlıklar altında ikili ilişkilerimiz etraflı bir şekilde ele alınacak. Sayın Cumhurbaşkanımız mevkidaşıyla, ardından Yunanistan Başbakanıyla görüşmeler yaparak Atina programını orada akşam verilecek bir resmî yemekle tamamlayacak.
“YUNANİSTAN’LA ÇOK DERİN KÖKLERİ OLAN TARİHÎ İLİŞKİLERİMİZ VAR”
Özellikle Yunanistan’la bildiğiniz gibi çok derin kökleri olan tarihî ilişkilerimiz var her düzeyde insani, kültürel, siyasi, ekonomik alanlarda. Bu ziyaretin de bu ilişkilerin daha da geliştirilmesine ve derinleştirilmesine vesile olmasını arzu ediyoruz.
Bildiğiniz gibi Türkiye ve Yunanistan özellikle AB-Türkiye Göç Anlaşması sonrasında da göç meselesini, mülteci meselesini çözme noktasında en büyük sorumluluğu üstlenmiş iki ülke. Biz bildiğiniz gibi AB anlaşması çerçevesinde üzerimize düşen bütün sorumlulukları hakkıyla yerine getirdik. Ama maalesef AB tarafında bütün kamuoyunun da bildiği gibi ne vaat edilen finansmanın temini konusunda, ne Türk vatandaşlarının Schengen Vizesine dâhil edilmesi konusunda, ne de yeni fasılların açılması konusunda beklenen gelişmeler, verilen vaatler yerine getirilmedi, bunu da tekrar bu vesileyle hatırlatmak isterim.
“YUNANİSTAN’IN, TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE DESTEĞİ MEMNUNİYET VERİCİ”
Yunanistan’ın, Türkiye’nin AB üyeliğine bugüne kadar vermiş olduğu destek memnuniyet vericidir. Bu ve diğer konularda da kapsamlı görüşmelerimizi yarın ve öbür gün inşallah Atina’da gerçekleştireceğiz. Ayrıca, ardından Cuma günü de Batı Trakya’ya yapacağımız ziyarette de oradaki Türk Müslüman azınlıkla Sayın Cumhurbaşkanımız buluşacaklar. Daha önce bildiğiniz gibi 2005 yılında da Batı Trakya’ya Sayın Cumhurbaşkanımızın bir ziyareti olmuş ve tarihî hasretin en azından nispeten giderilmesi konusunda bir adım atılmış idi. Ben yine bizim azınlık vatandaşlarımızın orada Cumhurbaşkanımızı büyük bir hasretle, şevkle beklediğini biliyorum. İnşallah orada da güzel bir buluşma olacak.
AMERİKAN YÖNETİMİNİN KUDÜS’Ü İSRAİL’İN BAŞKENTİ OLARAK TANIMA HAZIRLIĞI
İkinci önemli konu arkadaşlar, bildiğiniz gibi Kudüs konusuyla ilgili Amerikan Yönetiminin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması yolunda bir hazırlığının olduğuna dair haberler birkaç gündür gündemimizi meşgul ediyor. Nitekim bizim de Amerikalılarla yaptığımız temaslar neticesinde Başkan Trump’ın bu yönde bugün bir açıklama yapacağı ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağına dair haberleri almış bulunmaktayız. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımız dün ilk tepkimizi verdi.
Kendisi bundan önce Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas olmak üzere Arap dünyasında birçok liderle, İslam dünyasında hükûmet ve devlet başkanlarıyla da görüşmeler gerçekleştirdi. Şu anda da bu sabah itibariyle Malezya, Tunus, İran, Katar, Suudi Arabistan, Pakistan, Endonezya devlet ve hükûmet başkanlarıyla telefon görüşmeleri yaptı, yapmaya da devam ediyor. Gün boyunca da bu telefon görüşmeleri ve istişareler devam edecek.
“KUDÜS’ÜN BAŞKENT İLAN EDİLMESİ, BM KARARLARINA AYKIRI VAHİM BİR HATA OLACAKTIR”
Bildiğiniz gibi Kudüs’ün hem tarihî statüsü, hem dini statüsü, hem de hukuki statüsü itibariyle İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesi her şeyden önce uluslararası anlaşmalara, BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı, vahim bir hata olacaktır. Konunun hukuki temeline baktığımızda, 1947’den bu yana alınan Birleşmiş Milletler kararlarının hiçbirisinde Kudüs’ün İsrail tarafından işgal ve ilhak edilmesi ne kabul edilmiş, ne de tanınmıştır. 1967 yılında İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal etmesi üzerine Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 4 Temmuz 1967 tarihli 2253 sayılı kararla İsrail’e Kudüs’ün statüsünü değiştirecek her türlü adımdan içtinap etmesi, kaçınması çağrısında bulunulmuştur.
Yine aynı şekilde İsrail 1980 yılında Kudüs’ü ilhak kararı almış, uluslararası hukukun ağır biçimde ihlali olan bu gelişme karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 20 Ağustos 1980 tarihli ve 478 sayılı kararla işgalci güç İsrail’in Kudüs’ün karakterini ve statüsünü değiştirecek tüm idari ve yasal önlem ve faaliyetlerinin ve bu konuda kabul ettiği temel yasanın hükümsüz olduğunu ilan etmiştir. 1980’de alınan bu karardan beri bizim açımızdan da herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. İsrail’in aldığı bu kararı, bu ilhak ve işgal politikalarını tanımadığımızı burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler’de alınan bu kararda İsrail nezdindeki diplomatik misyonların Kudüs’te bulunamayacağına dair bir madde de vardır. Ve buna binaen de Kudüs’te birkaç ufak tefek ülke dışında herhangi bir diplomatik misyon büyükelçilik düzeyinde bulunmamaktadır.
“KUDÜS, BİZİM ONURUMUZ VE ORTAK DAVAMIZDIR”
Milletimiz 400 yıl hizmet ettiği Kudüs’e karşı tarihî bir sorumluluk hissetmektedir. Her kesimden vatandaşlarımız İslam dünyasının her tarafından toplumlar Filistin ve Kudüs konusunda tam bir birlik içerisindedirler. Kudüs, bizim onurumuzdur, Kudüs bizim ortak davamızdır. Kudüs, dün Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi bizim kırmızı çizgimizdir. İslam’ın ilk kıblesi ve üçüncü en kutsal mescidi olan Haremi Şerif’in de yer aldığı Kudüs’ün kutsiyetinin ve tarihî statüsünün muhafazası tüm Müslümanlar açısından hayati bir öneme sahiptir.
Fakat konu sadece Müslümanlarla sınırlı değildir, Kudüs üç semavi dinin mensuplarının paylaştığı bir şehir olarak sadece İsrail’in yahut Yahudilerin-Musevilerin değil Hristiyanların ve Müslümanların da tarihî ve dini haklarının, hafızalarının, geleneklerinin olduğu son derece önemli bir şehirdir. İslam İşbirliği Teşkilatı da geçmişte aldığı kararlarla Kudüs’ün statüsünde değişiklik yapmaya dönük her tür girişimin gayri hukuki olduğunu ve tanınmayacağını müteaddit kereler ifade etmiştir.
“ÜRDÜN KRALI II. ABDULLAH’IN ZİYARETİNDE KUDÜS MESELESİ DE ELE ALINACAK”
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz Temmuz ayında Haremi Şerif’te yaşanan kriz üzerine Sayın Cumhurbaşkanımız 21 Ağustos tarihinde Ürdün’ü ziyaret etmiş, Ürdün Kralıyla gerçekleştirdiği görüşmede de bu statünün muhafazası yönünde atılması gereken adımları istişare etmiştir. Bildiğiniz gibi Ürdün Devleti’nin Filistin’deki vakıf mallarının ve varlıklarının korunması konusunda özel bir sorumluluğu bulunmaktadır, uluslararası hukukun onlara verdiği bir hak ve sorumluluktur bu. Biz de bu çerçevede Ürdün Yönetimiyle yakın temas içerisinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Yine bu çerçevede bildiğiniz gibi Ürdün Kralı II. Abdullah bugün ülkemizi ziyaret edecekler ve diğer konuların yanında Filistin davası ve Kudüs meselesi de Sayın Cumhurbaşkanımızla Sayın Kral’ın gündeminde yer alacaktır.
“AMERİKAN YÖNETİMİNE BU VAHİM HATADAN DERHAL DÖNMESİ ÇAĞRISINDA BULUNUYORUZ”
Tarihî, dini ve hukuki mülahazaların yanı sıra Kudüs’ün mevcut statüsünün muhafaza edilmesi ve İsrail’in mülkü gibi lanse edilmesinin hatasının, yanlışının, vahim hatasının önlenmesi konusunda ayrıca atılması gereken adımlar olduğu da bir hakikattir. Zaten şu anda kırılgan olan Orta Doğu Barış sürecini adeta ortadan kaldıracak bu vahim hatadan Amerikan Yönetiminin derhal dönmesi çağrısında bulunuyoruz.
Herkesin yıllardır ifade ettiği gibi iki devletli çözüm Doğu Kudüs’ün gelecekte kurulacak olan tam bağımsız, egemen ve sürdürülebilir bir Filistin Devleti’nin başkenti olarak tanınması, Orta Doğu barış sürecinin en temel unsurlarından birisidir. Bunun dışında atılacak her tür adım Orta Doğu barış süreciyle ilgili, Filistin meselesiyle ilgili, hatta daha ileri gidersek İslam-Batı ilişkileriyle ilgili yeni çatışma alanlarına, yeni husumetlere, yeni gerginliklere kapı aralayacaktır. Dolayısıyla bütün bu mülahazalar ışığında mevcut statünün korunması ve Kudüs’ün aynı zamanda Filistinlilerin, Arapların, Müslümanların bir kenti olduğu gerçeğinin de kabul edilmesi gerekmektedir.
İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI OLAĞANÜSTÜ ZİRVE ÇAĞRISI
Bütün bu mülahazalar çerçevesinde Kudüs’ün statüsüne ve bölge barışına ilişkin hassasiyet arz eden bu gelişmeler karşısında İslam ülkeleri arasında ortak hareket etmeye ve koordinasyon sağlamaya dönük olarak Sayın Cumhurbaşkanımız İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü zirveye davet etmektedir.
Önümüzdeki hafta 13 Aralık Çarşamba günü İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Liderler Zirvesi İstanbul’da Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde toplanacaktır. Bildiğiniz gibi, Sayın Cumhurbaşkanımız İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanlığını da yürütmektedir. Kendisinin bu çağırısının amacı, Kudüs’e yönelik Amerikan yönetiminin ve İsrail yönetiminin atacağı adımlara karşı İslam ülkeleri arasında tam bir iş birliği, dayanışma ve koordinasyonu sağlamaktır. Kendisinin bu sabahtan beri ve gün boyunca da yapacağı telefon görüşmelerinin de öncelikli amacı; bu koordinasyonu sağlamaktır.
“BU KONU DÜNYANIN VİCDANINI AYAĞA KALDIRMA MESELESİDİR”
Fakat konu sadece İslam İşbirliği Teşkilatı üye ülkeleriyle de sınırlı değildir, bu aynı zamanda bir dünyanın vicdanını ayağa kaldırma meselesidir. Bu çerçevede de Sayın Cumhurbaşkanımız Müslümanlara, Hıristiyanlara, Yahudilere, din adamlarına, akademisyenlere, sivil toplum kuruluş temsilcilerine ve dünya kamuoyunun diğer paydaşlarına dönük olarak bir çağrıda bulunacaktır, bununla ilgili çağrı mektubunu da bugün öğleden sonra sizlerle paylaşacağız.
Burada ben yine bu çerçevede barış ve huzur taraftarı olan bütün Musevileri, Katoliklerin Ruhani Lideri olan Papayı, Protestan ve Ortodoks kiliselerini, diğer din adamlarını, tarihçileri, akademisyenleri, STK’ları ve konuyla ilgili hassasiyet sahibi olan bütün çevreleri bu vahim hatadan dönülmesi konusunda birlik, beraberlik içinde ve dayanışma içerisinde hareket etmeye davet ediyorum.
Yaptığımız istişareler çerçevesinde Suudi Arabistan Kralı Sayın Selman Bin Abdülaziz’in dün Amerikan Başkanı Trump’la yaptığı telefon görüşmesinde verdiği mesajları da memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmek isterim. Nitekim Sayın Kral da Trump’a böyle bir adımın vahim bir hata olacağını ve bütün İslam dünyasına karşı büyük bir provokasyon olacağını ifade etmiştir.
Kudüs’ün kutsiyeti, Harem-i Şerif’in kutsiyeti, tarihî değeri Müslümanlar açısından kıymeti dini ve tarihî önemi, ayrıca devam etmekte barış süreci, uluslararası hukuk, bütün bu unsurlarla beraber düşünüldüğünde, Kudüs’le ilgili olarak bu adımın atılması vahim bir hata olacaktır. Biz de bu hatadan dönülmesi için elimizden gelen bütün gayreti bugüne kadar gösterdiğimiz gibi, bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz.
“İİT ZİRVESİ’NDE İSRAİL’İN DEVAM ETMEKTE OLAN İŞGALİ DE ELE ALINACAK”
Kudüs’le ilgili olarak sadece tabii ki Kudüs’ün tanınması meselesi değil, aynı zamanda İsrail’in devam etmekte olan işgaliyle ilgili de bu işgalin sona erdirilmesi, yerleşimci ya da işgalcilik politikalarının sona erdirilmesiyle ilgili de atılması gereken adımlar bu zirvede etraflı bir şekilde ele alınacaktır.
Hatırlarsınız, İslam İşbirliği Teşkilatı da 1969 yılında Kudüs’te Harem-i Şerif’e karşı yapılan bir saldırının ardından kurulmuş idi. Dolayısıyla İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız da bu tarihî sorumluluğu bütün dünyaya hatırlatmak amacıyla bu zirve çağrısında bulunmaktadır, önümüzdeki hafta bu zirveyi de İstanbul’da gerçekleştireceğiz.
SURİYE ULUSAL DİYALOG KONGRESİ’NİN TOPLANMASI
Bir diğer konu, bildiğiniz gibi Suriye’ye ilgili süreç devam ediyor. 22 Kasım’da Soçi’de yapılan üçlü zirvenin ardından bir Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin toplanması yönünde bir karar alınmış idi, bununla ilgili çalışmalar da şu anda devam ediyor. Bu toplantıya kimlerin davet edileceği, hangi grupların dâhil edileceği konusu da şu anda 3 ülke arasında çalışılmaya devam ediyor. Henüz tarih belirlenmiş değil, Ocak-Şubat ayı içerisinde gerçekleşmesi öngörülüyor.
Bizim bu konudaki temel ilkemiz, bildiğiniz gibi Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde Suriye’nin bütün meşru temsilcilerinin bu kongreye davet edilmesi. Bu ne anlama geliyor? Demek ki, bu PYD, YPG gibi teröre bulaşmış ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden ziyade kendisine bölgede, Suriye’de özerk birtakım statüler peşinde olan grupların bu kongreye davet edilmemesi ilkesidir ki zaten Soçi’deki zirvede de Sayın Cumhurbaşkanımız bunu kayda geçirmek suretiyle çalışmaların bu yönde ilerlemesinin önünü açmış bulunmaktadır. Geçiş süreciyle ilgili çalışmalar da şu anda devam etmektedir.
“PYD’YE SİLAH YARDIMI YAPILMAYACAK SÖZÜNE RAĞMEN SAHADA BU YARDIMLAR DEVAM EDİYOR”
Tabii PYD ve YPG’yle Amerika Birleşik Devletleri’nin devam eden iş birliğini de bu çerçevede tekrar değerlendirmek gerekmektedir. Sayın Trump’ın 24 Kasım’da telefon görüşmesinde Sayın Cumhurbaşkanımıza söylediği, ‘bundan sonra PYD’ye silah yardımı yapılmayacak’ sözünün maalesef Amerikan Yönetimi tarafından, başka birimler tarafından naks edildiğini, başka yönlere çekildiğini, tevil edilmeye başladığını, sahada da bu yardımların devam ettiğini görüyoruz.
Bu, bizim açımızdan ne izah edilebilir, ne kabul edilebilir bir durumdur. Zira bugüne kadar PYD ve YPG’yle ilişkilerinin geçici ve tamamen DEAŞ’a yönelik olduğunu söyleyen Amerikan yönetimi, DEAŞ tehdidinin ortadan kalkmasından sonra artık bu ilişkiyi sürdürmek için elinde hiçbir gerekçe olmadığını da çok açık ve yakın bir şekilde bilmektedir; biz de kendilerine bunu hatırlatmaya devam edeceğiz.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bir terör örgütüyle bir başka terör örgütünü bertaraf edemezsiniz. YPG ve PYD verilen her silah, her mühimmat, her kurşun, aynı zamanda dolaylı olarak PKK’ya verilmiş bir destektir ve biz bunu delilleriyle Amerikan yönetimine birçok defa sunduk. Ama hâlâ bu politikada ısrar edilmesi, acaba başka hesapların, başka planların olduğu fikrini akla getirmektedir. Biz bu konuda ilkeli ve kararlı tutumumuzu aynen devam ettireceğiz ve Amerika Birleşik Devletleri’nin PYD ve YPG’ye verdiği bu desteğin sonlandırılması için gerekli girişimlerimizi sürdürmeye de devam edeceğiz.”