CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Toplantının başında, Artvin Cerattepe’den gelen vatandaşlar adına Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan, üzerinde “Artvin’de madene hayır” yazılı atkıyı, Kılıçdaroğlu’nun boynuna taktı.
Kılıçdaroğlu, CHP’nin mazlumdan yana olduğunu, zalimin karşısında durduğunu belirterek, “Herkesin şunu rahatlıkla söylemesi gerekir; iyi ki varsın CHP.” ifadesini kullandı.
Partisinin hafta sonu gerçekleştirilen İstanbul İl Başkanlığı seçimini kazanan Canan Kaftancıoğlu’na yönelik eleştiriler yapıldığını anımsatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Daha önceki saatlerde konuşan Genel Başkan, bizim İstanbul İl Başkanımızla ilgili bir sürü laflar etmiş. İstanbul il başkanımız onun cevabını verecek. Benimle ilgili bir şeyler söylemiş Sevgili Erdoğan, gözünü sevdiğim Erdoğan benden niye korkuyorsun? Ben korkulacak adam değilim. İki elim var, sen daha uzun boylusun. Üstelik sen kendini dünya lideri olarak tanımlıyorsun. Gel karşıma kardeşim, bana söyleyeceğini adam gibi karşıma çık, yüzüme söyle. Türkiye’nin gereksiz polemiklere ihtiyacı yok. Horoz dövüşü yapmıyoruz. Söyleyecek lafın varsa, bütün televizyon kanalları senin emrinde, bütün gazeteciler senin emrinde, çık karşıma kardeşim. Ne arkamdan dedikodu yapıp duruyorsun, mahallenin dedikoducusu gibi. ‘Dünyadan korkmam’ diyor, ‘Bay Kemal’ dediğinden korkuyor. Korkma sevgili Erdoğan, korkma. Gelirken doktorunu da yanına al, uzmanlarını, politikacılarını yanına al, kimi alırsan, al. Vallahi billahi tek başıma çıkacağım. Biraz cesur ol, korkma. Ben adam yemem. Efendi gibi konuşurum. Sana yarım saat versinler, on dakika bana yeter.”
Kılıçdaroğlu, kim haklı, kim haksız milletin önünde hesaplaşmak gerektiğini, arkadan dedikodu yaparak memleket yönetilemeyeceğini söyledi.
Türkiye’nin olağanüstü güzel, bir o kadar da zor bir coğrafyada yer aldığını dile getiren Kılıçdaroğlu, özellikle komşularla ilgili pek çok güçlüğün yaşandığına dikkati çekti. Başta Ortadoğu olmak üzere bölgedeki gelişmelerde petrolün etkisine vurgu yapan Kılıçdaroğlu, petrolün tarihini, önemini ve üzerinde oynanan oyunları iyi bilenlerin, bölgedeki olayları da daha doğru okuyabileceğini belirtti.
Kılıçdaroğlu, tarih bilgisi olmayan, olayların içine bodoslama dalanların çıkmaz sokaklarla karşı karşıya kalacağını ifade ederek, Türkiye’nin de bu noktaya geldiğini savundu.
Hükümet edenlere önce petrolün, sonra da bölgenin tarihini okumalarını öneren Kılıçdaroğlu, bölgenin bir devletin tek başına yapılandırdığı bir yer olmaktan çıktığını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Bugün Ortadoğu, aktörlerin yönlendirdiği bir Ortadoğu’dur. Oradaki devletlerin elinden ipler, büyük ölçüde çıkmıştır. Bir ucunda Amerika, bir ucunda Rusya, bir ucunda İran, bir ucundaTürkiye var. Bu dört temel aktörün bir araya gelip Ortadoğu’daki acıyı, kanı gözyaşını sonlandırması lazım.” diye konuştu.
CHP olarak Ortadoğu için yapılan tüm görüşmelerin başarıyla sonlanmasını dilediklerini anlatan Kılıçdaroğlu, barış ve huzurun egemen kılınması için bu tür uzlaşı arayışlarına ihtiyaç olduğunun altını çizdi.
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün geldiğimiz noktanın, en kötü aktörlerinden ve kaybedenlerinden birisi üzülerek ifade edeyim; Türkiye’dir. Defalarca söyledik, silah göndermeyin terör örgütlerine. Silah gönderdiler. Aynı olayı şimdi Amerika Birleşik Devletleri yapıyor. Suriye’deki, Irak’taki terör örgütlerine silah desteği veriyor. Buradan uyarmak bizim namus borcumuzdur. Eğer insan kanı içmekten hoşlanıyorsanız; buyurun silah gönderin. Ama ‘İnsanlık bizim temel formumuzdur’ diyorsanız silah göndermeyin. Ne PKK’ya ne onun uzantılarına ne IŞİD’e ne onun uzantılarına ne El-Nusra’ya ne onun uzantılarına silah göndermeyin. Ortadoğu’ya göndereceğiniz her silah acıyı büyütecek, kanın ve gözyaşının akmasına yol açacaktır. O nedenle biz Rusya’yı da Amerika’yı da uyarmak zorundayız.”
Kemal Kılıçdaroğlu, Suriye ve Irak’ın Türkiye’nin komşuları olduğunu, onlarla kader, tarih ve kültür ortaklığı bulunduğunu kaydetti.
Türkiye’nin PKK terör örgütüne karşı verdiği mücadeleye değinen Kılıçdaroğlu, terörün neden olduğu acıların tüm dünya tarafından bilindiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, bölgeyi terörden arındırmanın, Türkiye’nin olduğu gibi Rusya’nın, ABD’nin ve İran’ın da görevi olduğunu vurguladı.
Kılıçdaroğlu, hükümete de sağduyu çağrısı yaparak, Ortadoğu’da barış ve huzura ihtiyaç olduğunu, bunun da diplomasi yoluyla sağlanabileceğini ifade etti.
“Diplomatik kanalların sonuna kadar zorlanması lazım” diyen Kılıçdaroğlu, dış politikada üç hamle ötesini düşünemeyenlerin başarılı olamayacağını, ancak diğer aktörlerin oyuncağı haline geleceğini söyledi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyük bir devlet olduğunu, Suriye’de yaşananlardan ötürü kendi geleceğini güvence altına alması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, ancak iktidarın izlenen politikalara ilişkin uyarıları dikkate almadığını, bunun da yanlışlara yol açtığını anlattı.
Kılıçdaroğlu, “Geldiğimiz noktaya bakın; kendi topraklarımızdan Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırmak zorunda kaldılar.” dedi.
Ege adalarının durumu ve Yunanistan ile yaşananlar konusundaki sorularına da yanıt alamadığını belirten Kılıçdaroğlu, kendisinin bu soruları konunun uzmanlarıyla görüştükten sonra ortaya koyduğunu, hamaset yapmadığını dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin taşına, toprağına, çakılına, kum tanesine, biz sahip olacağız. Bir karışı teslim etmek istemiyoruz. 2019 yılında geleceğiz, Süleyman Şah Türbesi’ni kendi topraklarımızda yeniden kuracağız, yeniden götüreceğiz. Türk bayrağımızı oraya dikeceğiz. Sen cesaret edip gidemiyorsun, afra tafra atıyorsun, asıp kesiyorsun. Bunlara karnımız tok.” şeklinde konuştu.
Dış politikanın hamasetle, “asarım, keserim” demekle yapılamayacağını vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Gazze’ye gidecektin, niye gidemiyorsun? Buyur git. Hamasetle bu işler yürümez, akılla, bilgiyle, diplomasiyle yürür.” değerlendirmesinde bulundu.
Kılıçdaroğlu, kendi tarihini bilmeyenlerin, Türkiye’nin geleceğini inşa etmeye kalktığını, bunun son derece tehlikeli bir yaklaşım olduğunu söyledi.
16 Ocak’ın Basın Onur Günü olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, ancak Türkiye’de gazetecilerin bugünü sevinç içinde kutlayamadığına değindi.
Ülkede medya özgürlüğünün iktidar eliyle ortadan kaldırıldığını ileri süren Kılıçdaroğlu, otoriter rejimlerin her dönem özgür basını engellediğine dikkati çekti. Kılıçdaroğlu, “2019’da yeni bir dönem başladığında basın özgürlüğünü de sağlayacağız. İstediğiniz gibi eleştireceksiniz. Yasak olmayacak. Herkes özgürce yazacak.” dedi.
Basının özgürce yazamadığını, özellikle vatandaşın içinde bulunduğu ekonomik güçlükleri dile getiremediğini savunan Kılıçdaroğlu, CHP iktidarında hem ekonominin düzeleceğini hem de basının özgür olacağını iddia etti.
Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişimine ülkenin hep birlikte karşı çıktığını, parlamentoda bombalar altında görev yapıldığını hatırlattı. Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
“İki tane 15 Temmuz var. Biri halkın 15 Temmuz’u, bir de sarayın 15 Temmuz’u. Halkın 15 Temmuz’unu biliyoruz ve destekliyoruz, şehitlerimizin de gazilerimizin de arkasındayız. Sarayın 15 Temmuz’u ise 15 Temmuz’u fırsat bilip 20 Temmuz’da darbe yapmasıdır. Bunu da ‘Allah’ın lütfu’ olarak tanımlamasıdır. 20 Temmuz darbesinden sonra 1 milyonu aşkın aile mağdur edilmiştir. Hak ve Adalet Platformu; 2173 kişiyle yüz yüze görüşme yapmışlar. Mağdur ailelerin karşılaştığı sorunları belirlemişler.”
Platformun verilerine göre, OHAL mağdurları arasında mevcut işsizlik oranının yüzde 65 olduğunu, bu ailelerin çektiği sıkıntıların başında yüzde 92 oranla ekonomik sıkıntıların geldiğini bildiren Kılıçdaroğlu, ikinci sırada psikolojik sorunların, üçüncü sırada ise sosyal dışlanmanın yer aldığını anlattı.
Kürsüden benzer verileri aktaran Kılıçdaroğlu, mağdurlardan platforma gelen bazı ifadeleri de okudu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye’yi yaşanacak bir ülke haline getirmek, bizim boynumuzun borcudur. Bu işin sağı solu, devrimcisi, ülkücüsü, Müslümanı, muhafazakarı yok, 80 milyon hep beraber bu ülkeye demokrasiyi, kardeşliği, huzuru getireceğiz. Yaşanacak bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz.” dedi.
Kılıçdaroğlu, bugün Türkiye’de darbe sonrası yaşanan dramların aynılarının yaşandığını savundu.
Babası 8 yıl 9 ay hapis cezası alan, Koç Üniversitesinde tam burslu okuyan Kırşehirli Ali Furkan’ın intihar ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, bugün cenazesinin kaldırıldığını ifade etti.
Darbeye ve darbecilere karşı direnilmesi gerektiğine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Ben, ’20 Temmuz darbesi’ dediğim zaman korkudan yazamıyorlar, ‘Acaba hakkımızda soruşturma açılır mı?’ diye. Yaz kardeşim, yaz, cesaretle yaz. Ben söylüyorum, sen de yaz. Kılıçdaroğlu dedi, sen öyle yaz bakalım. 20 Temmuz’da bu ülkede bir sivil darbe yapıldı. 1 milyonu aşkın aile mağdur edildi, insanlar sivil ölüme terk edildi. Niye yazmıyorsun kardeşim? Korkuyorsun. Korkuyorsan yazmayacaksın kardeşim. Yazıyorsan, oturup adam gibi yazacaksın.”
Kılıçdaroğlu, darbe dönemlerinde anayasanın askıya alındığını hatırlatarak, 12 Eylül ve 12 Mart darbelerinden örnekler verdi.
Bugün de anayasanın fiilen uygulanmadığını öne süren Kılıçdaroğlu, Anayasa’nın 121. maddesinde “OHAL süresince Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, OHAL’in gerekli kıldığı konularda KHK çıkarabilir.” dediğini, bunun aksinin anayasaya aykırı olacağını bildirdi.
“Şimdi ben vatandaşlarıma soruyorum, taşeron işçinin OHAL kararnamesiyle ne ilgisi var?” diye soran Kılıçdaroğlu, Meclise gelse bu konunun böyle yarım yamalak çıkmayacağını, KİT’lerin devre dışı bırakıldığını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Vereceğiz, onlara kadroyu vereceğiz, hiç kimse endişe etmesin.” ifadesini kullandı.
“Eğitimin, sağlığın, taşeron işçinin, sosyal güvenliğin, arabanın kış lastiğinin KHK ile OHAL’le ne ilgisi var?” diyen Kılıçdaroğlu, anayasanın fiilen çalışmadığını, parlamentonun devre dışı bırakıldığını savundu.
Kılıçdaroğlu, bütün vatandaşların can ve mal güvenliğini koruyan temel ilkelerin anayasada bulunduğuna dikkati çekerek, 20 Temmuz darbesinden sonra ilk kez Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, Birleşmiş Milletlere başvurarak, “Ben, adil yargılama yapmayacağım, tutuklama sırasında işkence yapacağım.” diye dilekçe verdiğini ileri sürdü.
Bunun, “Ben resmen işkence yapacağım, adaleti kapının önüne koydum.” demek olduğunu iddia eden Kılıçdaroğlu, “Ben boşuna mı diyorum, bu ülkede hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok diye? Anayasa yoksa, kimin can ve mal güveliği olacak?” sorusunu yöneltti.
Kılıçdaroğlu, yargının bağımsız olmasının herkesin ortak arzusu olduğuna işaret ederek, bugün Türkiye’de yargı bağımsızlığının da tarafsızlığının da olmadığını savundu.
Yargının bağımsız olmadığı bir yerde adaletin dağıtılamayacağına işaret eden Kılıçdaroğlu, şu görüşlere yer verdi:
“Çünkü darbe sonrası suçluyu, hakim tayin etmiyor, dosyaya bakmıyor. Suçluyu siyasi otorite tayin ediyor, hakim de onu sadece onaylıyor. Böylece yargı işleri yerine getirilmiş oluyor. Bu tablo herkesin gözünün önünde cereyan ediyor. Ben bunu anlatırken Hitler döneminden örnek veriyorum. 1940’ların Hitleri ve uygulamaları, 2018’in Türkiye’sinde uygulanıyor. Franck Müller, Hitler’in adli müşaviri, hakimlere seslenirken şöyle sesleniyor: ‘Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz, benim yerimde Führer olsaydı nasıl karar verirdi?’ Bu kadar basit. Aynı şey, bugün hakimler için söyleniyor. Birilerini kızdırmamak için ‘O neyi düşünüyorsa, ona göre karar ver, eğer karar vermezsen seni sürerim.’ diyor.”
Kılıçdaroğlu, Milletvekilleri Enis Berberoğlu’nun bugün görülen davasında tutukluluğuna devam kararı verildiğini anımsatarak, Berberoğlu’na CHP Grubu’ndan selamlarını, sevgilerini yolladı.
Ankara’daki beylerin arzusu üzerine Berberoğlu’nun “esir olarak tutulduğunu” ileri süren Kemal Kılıçdaroğlu, mahkeme kararı iktidarın hoşuna gitmediği için, bir gece yarısı operasyonuyla, iki hakimin değiştirildiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, ByLock kullandı diye 11 bin kişinin ya hapse atıldığını ya da görevlerine son verildiğini belirterek, bugün gelinen noktada bu kişilere “Pardon yanlış yapmışız.” dendiğini aktardı.
Ergenekon, Balyoz davalarında da aynı sorunun yaşandığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, bu davalarda yaşanan dramlarının benzerinin bugün de yaşandığını ifade etti. Kılıçdaroğlu, Ergenekon ve Balyoz davalarında hapse atılanların ve bugün beraat edenlerin tamamının itibarlarının iade edilmesi gerektiğinin vurguladı.
“ByLock’un delil olarak dikkate alınması için, ayrıntılı araştırma yapılması gerekir.” diyen hakimlerin sürüldüğünü belirten Kılıçdaroğlu, bunların kabul edilir uygulamalar olmadığını ifadesini kullandı.
Her darbe döneminde iktidara muhalif olanların, gazetecilerin, yazarların, çizerlerin, sivil toplum örgütlerinin başkanlarının, milletvekillerinin hapse girdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şimdi de 12 Eylül, 12 Mart’taki gibi olduğunu savundu.
Kılıçdaroğlu, her darbe döneminde olduğu gibi bu darbe döneminde de kişilerin savunma haklarının sınırlandığını, yeni suçların ihdas edildiğini anlatarak, bir kişiye ceza verilirken, eşine ve çocuklarına da verildiğini, pasaportlarının iptal edildiğini bildirdi.
Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Her darbe döneminde yargı çalışmaz, yargıda kaos yaşanır. Bu darbe döneminde de yargı çalışmıyor. Anayasa askıda. Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararları… Anayasa Mahkemesi dedi ki ‘Tutuklama için yeterli delil yok bu dosyada.’ Alt mahkeme, ‘Ben, senin kararına uymam arkadaş.’ diyor. Ne için? ‘Ben, gücümü siyasi otoriteden alıyorum, sen gücünü nereden alıyorsun?’ diyor. ‘Efendim, hukuktan.’ ‘Memlekette hukuk mu kaldı sen oradan güç alıyorsun, ben gücümü siyasi otoriteden alıyorum, adın Anayasa Mahkemesiymiş, Yargıtaymış, Danıştaymış geçiniz bunları.’ diyor. ‘Saray talimat verdi, ben ona aynen uyacağım.’ Bu kararı veren hakimlere sesleniyorum, siz yarın çocuklarınızın yüzüne bakamayacaksınız. Çocuklarınız sizden utanacak adaleti katlettiğiniz, birilerine peşkeş çektiğiniz için.”
Anayasa’nın 153. maddesinde “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, “Bu hakim bunu bilmiyor mu? Biliyor ama anayasa uygulamada değilse, hakim istediğini yazıyor, çiziyor, ‘uymayacağım’ diyor. Böyle bir sistemin içinde anayasa askıdaysa, hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesinin kuruluş kanununda ise “Mahkeme kararları kesindir. Mahkeme kararları devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” dediğini hatırlattı.
Kılıçdaroğlu, şunları aktardı:
“Kimi bağlamıyor? Alt mahkemede olup, saraydan talimat alanları bağlamıyor. Çünkü hukuk çalışmıyor. Çünkü, bir darbe dönemi yaşıyoruz. Darbe dönemlerinde ne olur? Anayasa askıda olur, hukuk sistemi çalışmaz. Hakimler Savcılar Kuruluna seslenmek isterim; anayasayı dinlemeyen, Anayasa Mahkemesini dinlemeyen hakimlere siz ne yaptınız? Niye toplanmıyorsunuz? Niye karar vermiyorsunuz? Bir yerden talimat mı bekliyorsunuz? O zaman o koltukları terk edin. Adalet dağıtmayacaksanız, adalete ihanet etmeyin. Adalet dağıtmayacaksanız, adalete kast etmeyin. Adalete en büyük kötülüğü o koltuklarda oturarak siz yapıyorsunuz. Tarih bunu asla unutmayacaktır. Ya oturun adam gibi karar verin ya da o koltuklardan ayrılın.”
Bu darbe döneminde sivillere de dokunulmazlık getirildiğini belirten Kılıçdaroğlu, şiddet kullanan sivillere cezai, hukuki, idari ve mali sorumsuzluk verildiğine işaret etti.
Devletin gücünü, devlet dışı militanlara devrettiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, “Hiçbir darbe döneminde bunlar olmamıştır. İlk kez bu darbe döneminde yaşıyoruz.” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu, kimsenin moralini bozmamasını isteyerek, şunları kaydetti:
“Bunları anlattım, gerçekleri anlatmak zorundayım. Bunları anlattım ama çıkış yolumuz, umudumuz var. Türkiye’yi yaşanacak bir ülke haline getireceğiz. Türkiye’yi yeniden dünyanın en saygın ülkelerinden birisi haline getireceğiz. Türkiye’yi yaşanacak bir ülke haline getirmek, bizim boynumuzun borcudur. Bu işin sağı solu, devrimcisi, ülkücüsü, Müslümanı, muhafazakarı yok, 80 milyon hep beraber bu ülkeye demokrasiyi, kardeşliği, huzuru getireceğiz. Yaşanacak bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz. Herkes düşücesini söyleyecek, herkes konuşacak. Konuşan bir Türkiye’yi ayağa kaldıracağız.”