Partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda milletvekillerine hitap eden Kılıçdaroğlu, salonda bulunanların slogan atması üzerine, söylemlerinin dikkatle dinlenmesini ve Türkiye sathında seslendirilmesini istediğini söyledi.
Sloganın ötesine geçmek zorunda olduklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, halkın iktidarının halka güçlü bir güven vermek zorunda olduğunu, bu nedenle herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiğini belirtti.
Bu ülkeyi “haramiler ve onların taşeronlarına” teslim etmeyeceklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, “Baskılar, engellemeler, yargı kararları var, biliyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar, inandığımız yolda kararlılıkla yürüyeceğiz.” diye konuştu.
Gezi Parkı olaylarına ilişkin davada mahkum edilenleri “mağdur” olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu, bu kişilerin ailelerini ziyaret ettiğini anımsattı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Vera’yı ve Ege’yi kucakladım. Onlar demokrasiye sahip çıkan, savunan; bu ülkede hakkı, hukuku ve adaleti gerçekleştirmek için mücadele edenlerin aileleri. Onlar haksız, hukuksuz bir şekilde hapse atıldılar. Sanıyorlar ki onlar yalnızlar. Onlar asla yalnız olmayacak; onlarla, aileleriyle, düşünceleriyle, idealleriyle beraber olacağız. Mücadelemiz, demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığı, kadın-erkek eşitliği, hakkı hukuku bu ülkede inşa etme mücadelesidir.”
Kılıçdaroğlu, Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, Cumhuriyet’in kuruluşundan AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar Türkiye’ye hizmet eden 57 hükümetin toplam 713 milyar dolar harcadığını, 2002 yılından bu yana ise toplam 2 trilyon 631 milyar dolar harcandığını aktararak, “Cumhuriyet’in kuruluşundan 2002’ye kadar 713 milyar dolar harcayarak Türkiye ekonomisini dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri haline getiren ve 1999 yılında G20 ligine davet edilen Türkiye var. 2002’de iktidar oluyorsunuz, 2 trilyon 631 milyar dolar harcıyorsunuz, Türkiye 23’üncülüğe geriliyor.” sözlerini sarf etti.
İktidarın yaptığı bir şeker veya gübre fabrikasının gösterilmesini isteyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Neyi yaptılar? Cumhuriyet’in 57 yılda yapılan bütün fabrikalarını sattılar. O parayı da yediler. Nasıl bir güçle ve bir sorumsuz anlayışla devletin yönetildiğini hepimizin bilmesi lazım. İnançları, kimlikleri kullanarak insanların farklı yönlere dikkatini çekip öbür taraftan milyarları götürdüler. Bu paraları ne yaptılar? Şeker, gübre fabrikası yok. İş Bankası, Ziraat Bankası gibi bir banka yok. Demir ağlarla mı ördüler? O da yok. Var belli yatırımlar ama bu paraya göre çekirdek kalır. Tarihimizde eşi görülmedik şekilde bir soygun düzenini başlattılar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni borç batağıyla karşı karşıla getirdiler.”
Hazine ve Maliye Bakanlığının kendi vatandaşından aldığı borcun yüzde 67’sinin döviz ve altından oluştuğunu anlatan Kılıçdaroğlu, “Parantez içinde ‘milliyetçi’ olduğunu söyleyen Bahçeli de ‘Evet dövizle borçlanırsın, Türk lirasının değeri kalmadı’ diyor. Parantezi kapatalım. Her kur arttığında hem borcun hem faizin artıyor. Bu yılın başında merkezi yönetim borç stoku 2 trilyon 747 milyar liraydı. Bu yılın ilk üç ayında döviz arttı, Türk lirası eridi; altın yükseldi, Türk lirası eridi. Bu borç, 3 trilyon 19 milyar liraya çıktı. Parayı verenler kimler? Bu salondakilerden hiç birisi gidip de AK Parti hükümetine veya devlete borç vermedi. Bir avuç insan verdi. Bu yılın ilk 3 ayında 2 trilyon liralık borç 3 trilyon 19 milyar liraya çıkıyor, durduk yere Hazine 272 milyar lira yük altına giriyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Ekonominin doğru yönetilmesi” halinde 272 milyar lirayla neler yapılabileceğinin araştırılmasını istediğini söyleyen Kılıçdaroğlu, bu tutarla emeklilere asgari ücret tutarında bayram ikramiyesinden çiftçilere verilen desteğin 3 katına çıkarılmasına, açlık sınırının altında gelirle yaşayan 4 milyon haneye bu yıl 5 bin liralık gıda ve 4 bin liralık enerji çeki verilmesinden 2022 yılında petrol ve doğal gazdan alınan ÖTV’nin sıfırlanmasına kadar birçok icraatın yapılabileceğini anlattı. Kılıçdaroğlu, “Beşli çeteye ve yandaşlarına sağlanan mali imkanların büyüklüğünü görüyor musunuz? Bütün arkadaşlarımdan rica ediyorum, gittiğiniz her yerde bu örnekleri verin. Milyonlar beşli çeteye çalışıyor.” diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, çiftçilerden, AK Parti’li milletvekillerine ve bakanlara, Türkiye’de 35 milyon dekar alanın neden ekilmediğini sormasını istedi.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin “Ofis, çiftçinin kara gün dostudur” söylemini anımsatan Kılıçdaroğlu, “Şimdi Ofis, ithalatçıların dostu haline geldi.” ifadesini kullandı.
TMO’nun, buğday üreticisinden tonunu 2 bin 250 liradan aldığı buğdayı, 6 bin 700 liradan ithal ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, “Bizim çiftçiye ton başına 6 bin 700 lira verseydi ne olurdu? Bizim çiftçi, hem bizi hem Orta Doğu’yu beslerdi. AK Parti iktidarı kimden yana? Üretimden, emekten, alın terinden yana mı, beşli çetelerden, tefecilerden yana mı? Bu soruyu soracaksın çiftçi kardeşim. Sormazsan ağzındaki lokmayı da alacaklar.” görüşünü paylaştı.
Kemal Kılıçdaroğlu, Aynur Doğan’ın söylediği bir Kürtçe şarkıya değinerek, sözlerini aktardı. Şarkının, Şener Şen ve Meltem Cumbul’un rol aldığı Gönül Yarası isimli filmdeki bir sahnede kullanıldığını, Kürtçe bilmeyen bir kadını canlandıran Cumbul’un bu şarkıyı dinlerken ağladığını anlatan Kılıçdaroğlu, “Türkiye’yi bu noktaya getirmemeliyiz. Diyarbakır’a gittim, dengbejleri, öykülerini dinledim. Onlar, bizim kültürümüzün bir parçası, onları nasıl reddedebiliriz? İnsanları nasıl suçlayabiliriz? Kürtçe bir şarkı okudu diye nasıl yasak getirebiliriz? 21. yüzyılda yaşıyoruz. Her şarkı bizim şarkımız, her türkü bizim türkümüz.” düşüncesini dile getirdi.
Bu konuda sosyal medya hesabından paylaşımda bulunduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, “Trollerini harekete geçirdiler. Benim için ‘Kılıçdaroğlu sus’ kampanyası açtılar. Sizin feriştahınız gelse ben susmam. Rengarenk bir ülkede yaşayacağız. Ebruli olacak. Her şey güzel olacak, kucaklaşacak. Bu ülkeye barışı, huzuru getireceğiz. Herkes türküsünü, şarkısını özgürce söyleyecek.” dedi.
“Türkiye’nin adım adım 12 Eylül karanlığına sürüklenmek, bir darbe zihniyetinin egemenliğine sokulmak istendiğini” iddia eden Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi, birlik ve beraberlik içinde bu durumdan çıkaracaklarını söyledi.
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Kaftancıoğlu hakkındaki kararının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “siyasi intikamı” olduğunu iddia etti.
Kaftancıoğlu’na siyasi yasak da getirildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, yasaklarla, parti kapatmakla bir ülkeye demokrasinin gelmeyeceğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, “Kaftancıoğlu’nun hapse atılmasını isteyenler, seçilmiş mahkemeler, seçilmiş hakimler. O mahkemelerde görev yapan hakimler şunu unutmasın; bu ülkeye demokrasiyi, özgürlüğü size rağmen getireceğiz. Bu ülkeye kardeşliği saraya rağmen getireceğiz.” diye konuştu.
Eskişehir’de bir konserin yasaklandığına işaret eden Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye’de fiilen yasa dışı işlemler yapılıyor. Adı yasal ama yasa dışı. Hak etmeyen bir kişiyi hapse atıyorsanız, çok kişiyi öldüren IŞİD militanlarını da serbest bırakıyorsanız bu ülkede bir şeyler oluyor demektir. Bir adaletsizlik, sorun var demektir. O sorunun üzerine kararlılıkla gitmek zorundayız. Milletimiz şunu sakın unutmasın; bir adaletsizlik kabul edildiğinde, her yerde adaletsizliğin binlercesi türer. Bu adaletsizliği kabul ettiğiniz andan itibaren yarın siz de adaletsizliği fiilen kabul etmiş oluyorsunuz. O nedenle adaletsizlik karşısında susmayacağız. Kime yapılırsa mücadelemizi sürdüreceğiz. Siyasi yasaklar, adaletsiz düzen, zorbalıklar birimize yapıldığı an hepimize yapılmasının kapıları açılır, sessiz kalırsak. Adaletsizlik aynı Kovid gibidir, süratle yayılır ve bütün alanı enfekte eder. O nedenle dikkatli olmak ve adaletsizlik kime yapılıyorsa ona karşı durmak gerekiyor.”
Genç-muhafazakar seçmenlere seslendiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Eğer adaletsizlik karşısında tarafsız ve kararsız kalırsanız zalimin tarafını seçmiş olursunuz. O nedenle kendisini muhafazakar olarak tanımlayan genç seçmenlerin de adaletsizliğe karşı biz nasıl duruyorsak onların da aynı duruşu sergilemeleri gerekir. Ayrıca net ifade edeyim; İl Başkanımızın siyasi yasak kararını asla tanımıyoruz, mahkemeyi de tanımıyoruz, verdiği kararı da tanıyoruz. Canan Kaftancıoğlu İstanbul İl Başkanımızdır.” ifadelerini kullandı.
CHP’li milletvekilleriyle Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ’nin (SADAT) Beylikdüzü’ndeki genel merkezine gittiklerini anımsatan Kılıçdaroğlu, “Şirket ne iş yapıyor?” sorusunu yöneltti.
Şirketin resmi internet sitesinde, görevleri arasında, “Suikast, gayrinizami harp, bomba imalatı, istihbarat, gerilla, özel kuvvetler harekatı, psikolojik harp harekatı, sabotaj, baskın, pusu, tahrip, sokak hareketleri teknikleri”nin anlatıldığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Bunun Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı’nın danışmanlığında ne işi var?” dedi.
Ziyarette SADAT’ın görevine ilişkin bilgi almak istediklerini ama alamadıklarını aktaran Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“İki kişi geldi ‘Haber verelim’ dediler, bir daha gelmediler. Bu kadar korkak bir yapı. Bu yapı, SADAT, bir de ideolojik zırh tanımlamış kendisine. Bir devlet kuracak, o devletin içinde Türkiye de olacak, herhalde bu bölümü Bahçeli dinliyordur. Devletin adı Asrika devleti. Asya, Afrika sentezi olacak. Asrika devleti bugün yönetildiği gibi başkan tarafından yönetilecek, İstanbul başkenti olacak, resmi dili de Arapça olacak. Bahçeli ne diyor? Ben asıl onu merak ediyorum. ‘Ben milliyetçiyim’ diyor. Bunlara destek veriyorsun. Başdanışmanlık yaptığı zaman sen de onlarlaydın. Kendi dilini reddeden, Arapçayı resmi dil haline getirmek isteyen bir anlayış sarayda başdanışmanlık yapıyor. Ben o kapıya neden gidiyorum? Neden mücadele ediyorum? Kimin mücadelesini veriyorum. Bu ülkenin mücadelesini, bayrağımın, vatanımın mücadelesini veriyorum.”
MHP’nin, yolunu kaybettiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Bu SADAT’çılar geldiler, senin yanında hizalandılar. Sana ne danışmanlığı verdiler? Sen bunları ne için kullandın? Bunlarla mı bizi korkutmaya çalışacaksın?” diye sordu.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Para için mehdilik hikayeleri anlatan şirketin ve yapıların karşısında daha güçlü, daha kararlı, daha cesur durmalıyız ve duruyoruz. O nedenle kapılarına gittik. Milletimiz özgürlüklerine dair bir tehditle karşı karşıyadır ve bu özgürlükler sadece bir kesimin özgürlükleri ya da hayat tarzları da değildir. Sadece bir kesim değil, mütedeyyin kesim de artık uyanmalıdır. Karşımızda kendi uydurdukları din zırhına bürünmüş bir yapı var. Bu yapı Anadolu’nun tertemiz İslam anlayışına büyük bir tehdittir.” diye konuştu.
Samimi Müslümanların SADAT ve “Asrika” karşısında dimdik durması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Mektupçu mafyalara, kendini derin devlet ilan etmiş müptezellere, milletimizin özgürlüklerini tehdit etme gafletinde bulunanlara da sesleniyorum: Haddinizi bilin. Karşınızda Türkiye’nin dindarları, sofuları, inançları ve inançsızları vardır. Hepsinden önemlisi karşınızda dimdik duran ahlaklıları vardır. Karşınızda CHP vardır. Bizler mafyaya karşı, mafyanın artıklarına, sarayın çömezlerine karşı, mafyadan medet uman siyasetçilere karşı Türkiye’nin geleceği ve bekası için mücadele etmek zorundayız. Bir psikolojik harbin ortasındayız. Bu kurumlar sarayla iş birliği yaparak pek çok pozisyonlar yaratabilirler, pek çok yalan yanlış söylemler geliştirebilirler. O nedenle SADAT’a gittim, herkesin dikkatini çekmek için gittim.”
Atatürk Havalimanı’yla ilgili paylaştığı tweete işaret eden Kılıçdaroğlu, “Biliyorum ki beyler çok rahatsız oldu. En çok rahatsız olanlar, paralarını yurt dışına kaçıranlar ve kaçırmak için sıraya girenlerdir.” ifadelerini kullandı.
Paylaşımında söylediklerinin çarpıtıldığını öne süren Kılıçdaroğlu, şu görüşleri savundu:
“Atatürk Havalimanı’nda yapılan net bir ihanettir. Bu işte yer almış herkese sesleniyorum; bu iş ‘talimat aldım’, ‘mecburdum’ diyeceğiniz bir iş değildir. Bunun adı, vatana ihanettir. Siz de sorumlu olacaksınız. Bu işte bir damla mürekkebi olan herkes vatan hainidir. O pistleri kıran makinaların müteahhitti duysun; sana ise özel ilgi göstereceğiz. O müteahhitte sesleniyorum; o makinelerini çekeceksin oradan. Geliyoruz, adalet için geliyoruz. Hak hukuk için geliyoruz, felaketleri önlemek için geliyoruz. Atatürk Havalimanı’nın binaları, pistleri tümüyle korunuyor ve bundan sonra da korunacaktır. Mücadelemiz bunun üzerinedir. Amacımız elbette pistleri kırmak değildir ama yandaşların işi bu; manipülasyon, yalan, dolanla milleti kandırmak istiyorlar.”