CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki Grup Toplantısı’nda, yaptığı konuşmada, Türkiye’nin beka sorunu varsa, herkesin birleşmesi gerektiğini belirterek, “Birleşeceğiz kazanacağız, bu ülkeye kardeşliği, demokrasiyi getireceğiz.” ifadesini kullandı.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde gazetecilerin hapislerde bulunduğunu, Türkiye’nin medya özgürlüğü konusunda sonlarda olduğunu, gazetecilerin gücü övmek için değil, denetlemek için görev yapması gerektiğini, gazetecinin güce tapması, gücün arkasından gitmesi durumunda işlevini yitireceğini vurgulayan Kemal Kılıçdaroğlu, “Geldiğimiz noktada bu örnekleri Türkiye’de çok görebilirsiniz.” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, gazete sahiplerinin kendi özgür iradeleriyle gazetecilik yapmadığını, atamayla mevcut görevlerine geldiğini ileri sürerek, bu konuya ilişkin altı ilke belirlediklerini bildirdi.
Bunların başında gazete sahibinin gazetecilik dışında başka işi olmamasının geldiğini aktaran Kılıçdaroğlu, “Eğer gazete sahibinin pek çok alanda işi varsa bir süre sonra siyasi iktidarın baskısına direnemiyor ve siyasi iktidara teslim oluyor. Dünya’da, Türkiye’de örnekleri var.” dedi.
İkinci kuralın gazete dağıtımına ilişkin olduğuna değinen Kemal Kılıçdaroğlu, “Gazetelerin dağıtılması bir şirketin tekeline bırakılamaz. Gazetelerin dağıtılması konusunda bütün medya sahiplerinin ortak olduğu bir şirket olmalı ve gazeteler hiçbir baskı altında kalmadan Türkiye’nin bütün sathına yayılabilmeli.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, gazetecilikte sendikalaşmanın zorunlu hale gelmesini üçüncü ilke olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
“En son Sayın Genelkurmay Başkanı ile Saray Sözcüsü’nün, Abdullah Gül’ü ziyaretini internette küçük bir haber yapmıştı bir gazeteci arkadaşım ve bir süre sonra onu geri çekmek zorunda kaldı. Bu gazetecinin işine son verdiler. Genelkurmay Başkanı ile Saray Sözcüsü’nün, 11’inci Cumhurbaşkanı’nı ziyaret etmesi dünyanın her tarafından haberdir, demek ki yapılan doğrudur. Hele hele bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullara göre zaten haberdir. Haber yalan mı? Hayır. Peki neden, hangi gerekçeyle bu gazetecinin işine son verilir, bunun üzerinde durmak gerekiyor.”
Dördüncü ilke olarak Basın İlan Kurumu ve Radyo Televizyon Üst Kurulunun (RTÜK) yeniden yapılandırılmasını belirlediklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, kamu ilanlarının objektif kıstaslarla belirlenmesinin ve televizyonlarda zorunlu yayımlanan ilanların paralı olmasının diğer kuralları olduğunu belirtti.
Yetki verilmesi durumunda bunların tamamını hayata geçireceklerine işaret eden Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu kürsüden defalarca FETÖ’nün siyasi ayağını açıkladık, malum FETÖ’nün siyasi ayağı, bir numaralı ayağı sarayda oturan zattır. Herkes bunu biliyor. Ne istediniz de vermedi? Türkiye’yi teslim etti, bundan daha iyi siyasi ayak mı olur. FETÖ’nün istediği valileri, kaymakamları, paşaları sen atamadın mı? Sen atadın. Devletin namusunu, kozmik odasını sen FETÖ’ye açmadın mı? Açtın. Daha bundan büyük siyasi ayak mı olur? Şunu affedemiyorum, FETÖ’nün siyasi ayağıyla iş birliği yapanlar bugün seçmenleri suçlama noktasına geldiler. ‘Efendim bu seçmenler FETÖ’cü mü, değil mi?’ Ne demek FETÖ’cü mü, değil mi? Sen FETÖ’cü arıyorsan iş birliği yaptığın adama bakacaksın, milliyetçiliği ayaklar altına alan adama bakacaksın sen. Rahmetli Alparslan Türkeş hayatta olsaydı, ‘Ben her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım.’ diyen adamla asla yan yana gelmezdi, kendi partisini satmazdı. Şimdi bunu niye söylüyorlar, ‘Efendim seçmenlere bakmamız lazım, bu seçmenlerde FETÖ ayağı var mı, yok mu?’ Tepedeki adama bak sen kardeşim, seçmen FETÖ’cü mü, değil mi nereden bileceksin onu. Amaç 100 bin imzayı toplayamasınlar, amaç bu. Korku dağları sarmış. İstediğiniz kadar korkun 25 Haziran’da Türkiye aydınlığına uyanacaktır.”
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, seçmen listelerinin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından açıklandığını anımsatarak, seçmenlerin isimlerini kontrol etmelerini istedi.
Bunun bir vatan borcu olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, CHP’li olup seçmen listelerinde adı olmayanları tespit ederek, örgütlere bildirdiklerini, diğer partiler de isterse onlara da bu konuda destek vermeye hazır olduklarını aktardı.
Her siyasi parti seçmeninin sandığa gitmesini isteyen Kılıçdaroğlu, bunun Türkiye’nin bekası açısından çok önemli olduğunu vurguladı.
İki gün önce 1 Mayıs’ın kutlandığını anımsatan Kılıçdaroğlu, “İşçiler gerçekten bayram yaptı mı? Bir ülkede, milyonlarca gencimiz işsizse hangi bayramı yapacaklar?” diye sordu.
Adana’da bir vatandaşın intihar etmeye çalıştığını, rahmetli Bülent Ecevit’in Başbakanlık yaptığı dönemde, bir kişinin yazar kasa fırlattığını ve olayın günlerce haber yapıldığını anlatan Kılıçdaroğlu, “Ancak TBMM önüne gelip işsizlik, açlık nedeniyle kendisini yakan vatandaş korkudan haber bile olmadı.” diye konuştu.
Türkiye’nin geldiği bu noktadan çıkarılmasının, herkesin ortak görevi olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, “Geçinemiyorsa, ücretini artırmak istiyorsa, hak arayışı nedeniyle yasal ölçüler içerisinde işçi veya sendika grev yapmak istiyor ama çıkıyor bir kişi, ‘İşverenler sevinin OHAL geldi diye. İşçilere grev hakkı vermiyoruz, yasaklıyoruz’. Bu işçiler iki gün önce bayram yaptı.” ifadelerini kullandı.
On binlerce taşeron işçiye hala kadro verilmediğine işaret eden Kemal Kılıçdaroğlu, tüm taşeron işçilere kadro sözü verdi.
24 Nisan 2018 tarihinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ziyaret ettiği yönündeki iddiaları anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Kamuoyundan gizlendi, sivil kıyafetle gittiler. Yansıyan bilgilere göre, Abdullah Gül’e, ‘Erbakan’ın ölüm yıldönümü dolayısıyla anma töreni var, ona katılmayın’ diyorlar. ‘Cumhurbaşkanı adayı olmayın’ diyorlar. Demokrasi üzerinde vesayet varsa o ülkede demokrasi yoktur ve yara almıştır. 28 Şubat’ı hepimiz biliyoruz. Baskıları hepimiz biliyoruz. Siyasi otorite ve iktidara yapılan baskıları çok iyi biliyoruz. Ama bu konuda, ne genelkurmay ne saray ne de sayın Abdullah Gül’den bir açıklama gelmedi. Efendim, ‘Suriye konusunu görüştüler’. Niye şimdi Suriye konusunu konuşuyorsunuz? Sayın İbrahim Kalın’ın Suriye konusuyla ne ilgisi var? Görüşüyorsanız niye resmi kıyafetle gidiyorsunuz ve niye gizli gidiyorsunuz? Açıklama yaparsınız, biz 11. Cumhurbaşkanı’na Suriye konusunda bilgi vermek için gideceğiz. Hadi ona verdiniz, 10. Cumhurbaşkanı’na da gidin bilgi verin o zaman. Niye ona gitmediniz? Bu bir askeri vesayet girişimidir. Diğer vesayetlerden farkı şudur; askerler kullanılarak sarayın vesayeti demokrasinin üzerine dikilmek istenmektedir. Asker kullanılarak, Saray’ın vesayeti demokrasiye giydirilmek istenmektedir. Bunu kabul etmiyoruz.”
Abdullah Gül’den açık bir şekilde açıklama beklediklerini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Erbakan’ı anma törenine katıldı. Nasıl olur da Genelkurmay Başkanı, demokrasiyi sonlandırmak veya gölgelendirmek için kendini kullandırır? Eğer silah zoruyla demokrasiyi yok etmek için çare arıyorsanız, biz göğsümüzü siper etmeye hazırız. Buyrun gelin. Ayazağa’ya giderler, sivil kıyafetlerle giderler, oturur konuşurlar, tehditlerini yaparlar ve çıkıp giderler. ’28 Şubat, 28 Şubat’ diye kıyamet koparıyorlardı. Niye kıyamet kopardınız, o zaman? Askeri kendin için kullanıyorsun. Afrin’de de kendin için kullandın. Şimdi, korku dağları sarmış. ‘Gönderirsek Genelkurmay Başkanı’nı o da bu işten vazgeçer, biz bu işi garantileriz’. Bu işi garantileyecek olan bu ülkenin demokratlarıdır.”
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, eski senatör Ali Fuad Başgil’in cumhurbaşkanı adayı olacağını açıkladıktan sonra iki general tarafından, “Seçildiğiniz anda cumhurbaşkanı töreni için toplarınız atılmayacaktır. Sizi Cumhurbaşkanlığı arabası alıp Köşk’e götürmeyecek, aksine bir cipe bindirilerek Etlik’e götürüleceksiniz; orada yeriniz hazırlanmıştır. Belki de Etlik’te gömülebilirsiniz.” diye tehdit edildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, “Ben merak ediyorum, Sayın Abdullah Gül’e böyle tehditler geldi mi? Ben bunu sormak zorundayım. 57 yıl önceki bir olay, demokrasinin üzerinden 57 yıl geçtikten sonra yeniden gerçekleşiyor. ” dedi.
Başgil’in “Ben verdiğim sözden dönen ve imzasını yalanlayan namertlerden değilim. Adaylığımı geri almama imkan yoktur. Fakat benim yüzümden memleketimin söylediğiniz akıbetlere sürüklenmesine de gönlüm razı olmaz. Bu vaziyet karşısında bana düşen bir iş kalmıştır, o da yarın sabah senatörlükten istifa ederek evime dönmektir.” diyerek senatörlükten istifa ettiğini aktaran Kılıçdaroğlu, “Geldiğimiz nokta, demokrasi açısından kara bir noktadır. Sarayda oturan zatın korkusu, 57 yıl sonra bu olayın gerçekleşmesine yol açmıştır. Askeri arkana alarak demokrasiyi mi geliştireceksin?” değerlendirmesinde bulundu.
Kemal Kılıçdaroğlu, defalarca kışlaya, askeriyeye, camiye siyaset sokulmaması gerektiğini söylediğini belirterek, “Bu ülkenin tüm muhafazakar demokratlarına sesleniyorum; bütün darbelerden şikayetçiydin, darbelere karşı çıktın, mağdurlardan yana oldun. Şimdi aynı şekilde darbelere karşı çıkma zamanıdır.” dedi.
CHP’nin cumhurbaşkanı adayına ilişkin profili açıklayan Kılıçdaroğlu, “Bizim cumhurbaşkanı adayımız demokrasiden yana olacaktır, darbelere açık ve net karşı çıkacaktır, insan haklarından, mazlumlardan ve ezilenlerden yana olacaktır, herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği bir Türkiye’den yana olacaktır.” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, CHP’nin adayının tarafsız olacağını ve 80 milyonu kucaklayacağını bildirerek, “Biz onlar gibi değiliz. Söylediklerimizle kalbimiz aynı paraleldedir. Kalbimizle neyi düşünüyorsak dudaklarımız onu okuyor. Biz çifte standart, ahlaksızlık nedir bilmeyiz. Adaletsizlik nedir biliriz ama adaletsizlikle mücadele ederiz.” değerlendirmesini yaptı.
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşmelerine başlanacak ve emeklilere dini bayramlarda 1000’er lira ikramiye düzenlemesini de içeren tasarıya değindi.
CHP’nin daha önceki seçim vaatleri arasında emeklilere dini bayramlarda birer maaş ikramiye verilmesinin de bulunduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, o zaman iktidarın kendilerini “Paranın kaynağını nereden bulacaksınız?” diye eleştirdiğini ifade etti.
İktidarın, CHP’nin bu vaadi üzerine harekete geçtiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, “Emekli kardeşlerim göreviniz; namuslu insanlara ve namuslu siyaset yapanlara sahip çıkmaktır. Diyor ki sadaka gibi, ‘1000 lira vereceğiz. Muhalefet gömü mü buldunuz? Bu paraları nereden vereceksiniz? diye konuşacak’. Yok efendim, niye öyle konuşalım? Siz zaten malı götürdünüz, artığını veriyorsunuz emekliye. Daha fazlasını vereceksin. Emekli daha fazlasını hak ediyor.” diye konuştu.
AK parti iktidarının 2008 yılında “sosyal güvenlik reformu” adı altında bazı uygulamar yaptığını, bu kapsamda emekliye alması gereken miktarın altında bir aylık öngördüğünü ileri süren Kılıçdaroğlu, 2008 yılında asgari ücret üzerinden prim ödeyip emeklilik hakkını kazanan bir işçiye bin 822 lira aylık bağlandığını kaydetti.
Bugün ise aynı asgari ücretlinin aynı koşullarda emekli olması halinde 718 lira emekli aylığı hak kazandığını anlatan Kılıçdaroğlu, “1000 liradan fazlasını götürmüşler. On yıldır aylık 1000’er lira emeklinin hakkını çaldılar. Şimdi iki bayramda, 1000’er lira verecekler. Emekli kardeşim demeli ki; ‘Kardeşim 2008’de emekli olan bin 822 lira alıyor, ben 718 lira alıyorum. Niye? Benim hakkımı çaldın. Şimdi 1000 lira vererek, onu gizlemek istiyorsun’. İtiraz etmeli.” değerlendirmesinde bulundu.
Esnafın ve çiftçinin de benzer bir durumda olduğunu belirten Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal güvenlik sistemindeki açığın emeklilerin aylığından kapatılmaya çalışıldığını, buna rağmen açığın 2 milyar liradan, 30 milyar liraya çıktığını vurguladı.
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ben iki kişiden çıkıp bizden özür dilemelerini bekliyorum. Bunlardan biri Sayın Ahmet Davutoğlu. ‘Kaynağı nereden bulacaksın? Kimin cebinden veriyorsun o parayı?’ Kaynak var, veriliyor. Demek ki ben her kuruşu hesaplamışım, doğru bilgiyi milletin önüne koymuşum. Benden özür dileyeceksiniz. İkincisi Sayın Mehmet Şimşek. ‘Bunu yapsın, CHP’ye oy veririm’. Şimdi senden bekliyorum Sayın Mehmet Şimşek, önümüzdeki seçimlerde sözünü tutacaksın, gelip CHP’ye oy vereceksin. Ben de diyeceğim ki bravo, sözünü tuttu, geldi CHP’ye oyunu verdi. Şu gerçek ortaya çıktı; bizim yaptığımız seçim vaatleri uydurulmuş vaatler değildi. Bizim yaptığımız seçim vaatleri, üzerinde günlerce, aylarca çalıştığımız, hesabını, kitabını yaptığımız, bizim dışımızdaki aktörlere de ‘Bir bakın bir yerde yanlışlık yapmayalım’ diye verdiğimiz ve onlara doğrulattıktan sonra kamuoyuyla paylaştığımız vaatlerdir. Bizimle onlar arasında dünya kadar fark var. Onlar cepleri için çalışırlar, biz vatandaşımız için çalışırız. Onlar rantiye için çalışırlar, biz üretim için çalışırız.”
Vatandaşların sandığa giderken kimin doğruları söylediğini, kimin hakkını, hukukunu koruduğunu düşünmesine ve ona göre oy vermesini de isteyen Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarın ekonomiyi, tefecilere teslim ettiği yönündeki sözlerine yanıt gelmediğini, ‘yapmadık’ denmediğini belirterek, “Sen yakayı kaptırmışsın. ‘Faizi indireceğim’ diyorsun artırıyorsun. Teslim olmuşsun.” ifadelerini kullandı.
CHP olarak Türkiye’de barış ve huzur içinde birlikte yaşamaktan yana olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Niye söylüyorum bunu? Ayşe öğretmen için. Ayşe öğretmen dedi ki ‘Çocuklar ölmesin’. Sen misin çocuklar ölmesin diyen? Dediler ki ‘Sen teröre destek veriyorsun’, aldılar, küçük çocuğu ile hapse attılar. Doğru değil, adil değil, adaletli değil. Çocuklar ölmesin demek suç değil. Evet, çocuklar ölmesin, hiç kimse ölmesin. Ama adaleti kendi bildikleri adalet olarak görüyorlar ve topluma öyle dayatıyorlar. 33 er, 7 kez müebbete mahkum edildi. 15 Temmuz akşamı komutanı emretmiş, erler dışarı çıkmışlar. ‘Vay siz misiniz bunu yapan, siz darbecisiniz’. Komutan olsa anlarım, çavuş olsa, başçavuş olsa anlarım, teğmen olsa anlarım, asteğmen olsa anlarım, bu er ya er. Askerlik yapan herkes bilir ki komutan ne derse asker onu yapmak zorundadır. Yapmazsa suçtur. FETÖ darbesinin bir numaralı sorumlusu yerinde oturuyor, 33 ere 7 kez müebbet hapis veriyorsunuz. Erin ne günahı var?”
Kılıçdaroğlu, bu erlerden birinin mahkemedeki sözleri ile oğlu 15 Temmuz’da şehit olan bir annenin, aynı mahkemedeki konuşmasını kürsüden okudu. Kemal Kılıçdaroğlu, “Bunlar yargılanıyor ama FETÖ’ye ‘Ne istediniz de vermedik?’ diyen adam sarayda oturuyor. Hangi adalet, hangi vicdan, hangi ahlak. Bunun sorgulanması lazım.” diye konuştu.
Demokrasiye kumpas kurulmak istendiğini belirten Kılıçdaroğlu, baskın seçim ile muhalefetin hazırlıksız yakalanmaya, bazı partilerin seçime sokulmasının engellenmeye çalışıldığını iddia etti.
Kılıçdaroğlu, “İyi ki bu ülkede CHP var. Bütün kumpasları, ezberleri bozduk. ‘Vay efendim nasıl gider milletvekilleri oraya?’ Şimdi de çağrı yaptım, gidin 100 bin imzayı tamamlayın, o genel başkanlar gelsinler seçimlere girsinler. Biz demokrasiyi savunuyoruz.” dedi.
Siyasetçilerin ağızlarından çıkan sözlere dikkat etmesi, ölçüp tartması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, devleti yönetenlerin bulundukları konumun ağırlığına uygun olarak konuşması gerektiğine işaret etti.
Diline hakim olamayanların ülkeyi yönetemeyeceğini savunan Kılıçdaroğlu, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:
“Erdoğan geçen gün, ‘CHP demek tezek demektir’ diye bir cümle kullandı. Isınmak için doğu, güneydoğuya gidin tezek var. Kışın ısınmak için, yazın ekmek pişirmek için tezek kullanırlar. 2003 yılında Doğubeyazıt’ta iki öğretmen sınıfı tezekle ısıtırlar. Sınıfta yangın çıkıyor, iki öğretmen Aysun Karalar, Burçin Uysal öğrencileri kurtarmak için yangında hayatlarını kaybediyorlar. Bütün bu gerçeklerin üzerine kalkıp CHP’yi kötülemek ne demek? Ben bugüne kadar hiçbir kurumu, siyasi parti bağlamında söylüyorum, doğrudan hedef alıp eleştirmedim. Ona oy veren kitlelere hep saygı gösterdim. Hangi partiden olursa olsun. Herkese saygı duydum. Ama yeri zamanı geldi, o kurumları yönetenleri eleştirdim. Az önce Erdoğan’ı eleştirdiğim gibi. Ama ona oy veren vatandaşları eleştirmedim. Kalkıyorsunu, bir partiyi bulunduğunuz makama yakışmayacak bir dil kullanarak eleştiriyorsunuz. ‘Buna ne cevap vereceksiniz?’ diyeceksiniz. Diyor ki atalarımız testinin içinde ne varsa ağzından o dökülür.”
Kemal Kılıçdaroğlu, 24 Haziran’da bir bahar havası içinde sandığa gidilmesini, vatandaşların oylarını kullanmalarını, sandığa giderken sosyal medyada çok sık dolaşan üç sorunun da akıllarında olmasını istedi.
Kılıçdaroğlu, “Sosyal medyada diyor ki ‘Her vatandaş sandığa giderken üç soruyu kendisine sorsun ve oyunu öyle kullansın. Sorunun birisi şu; ‘Eğer Türkiye’de her şey yolundaysa niye erken seçim yapıyoruz’. Doğru soru. İki, ‘Eğer işler yolunda değilse neden tekrar aynı kişiyi cumhurbaşkanı seçiyoruz’. Bu da güzel. Üç, ‘Eğer ülkeyi kurtaracak olan Erdoğan ise ülkeyi bu hale getiren kim?’. Bu üç soruyu bütün vatandaşlarımın vicdanına havale ediyorum. Bu üç soruyu lütfen vicdanınıza sorunuz ve sandığa öyle gidiniz.” diye konuştu.