CHP Parti Meclisi (PM), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında CHP Genel Merkezinde toplandı.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu toplantı kapsamında yaptığı açıklamada şunları söyledi:
Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimlerle ilgili stratejimizi belirlemek üzere toplandık. Umarım güzel ve verimli bir çalışmayı gerçekleştirmiş oluruz. Kuşkusuz yerel yönetimlerle ilgili çalışmayı yaparken Türkiye’nin gerçeklerini de göz ardı edemeyiz. Özellikle dış politikada İdlib’de gelinen nokta hepimizin dikkatini çekiyor. Türkiye izlediği Suriye politikasıyla ve o politikanın bir bedeliyle şu anda karşı karşıya. Arzu ediyoruz, umuyoruz ve diliyoruz hiçbir vatandaşımız, askerimiz, komutanımızın kılına zarar gelmesin. Defalarca söyledik, yine söylüyoruz, Suriye’nin birliği ve bütünlüğü çok önemlidir, Türkiye’nin bekası açısından çok önemlidir. Suriye’nin birliğini ve bütünlüğünü korumak için Türkiye’nin Suriye politikasında değişiklik yapması gerekmektedir. Belli ilkeler çerçevesinde Suriye yönetimiyle ilişkiye geçmesi gerekmektedir. Kim Suriye’nin birliğini ve bütünlüğünü istiyorsa Türkiye o safta yer almalıdır. Aksi halde bunun faturası ilerde çok daha ağır olarak karşımıza çıkar. Tahran’da yapılan toplantıda ateşkes isteniyor. Ateşkesi kiminle yapacaksınız? Heyet, Tahrir El-Şam bir terör örgütü- bizde de resmi gazetede yayınlandı terör örgütü olduğu- peki ateşkesi terör örgütüyle mi yapacaksınız? Ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti devleti terör örgütlerini muhatap alacak ve anlaşma imzalayacaktır? Böyle bir noktaya ne zamandan beri Türkiye geldi? Hepimizin dikkatli olması lazım…
ÇOK CİDDİ BİR EKONOMİK KRİZİN DAHA BAŞLANGICINDAYIZ
Değerli arkadaşlarım, dış politikada sorunumuz var ama içerde de sorunumuz var. Ekonomi hiç iyi gitmiyor. Biz sorumlu bir parti olarak ülkenin geleceği açısından sorumluluk hissederek, o duygularla İstanbul’da bir toplantı yaptık. Evet, çok ciddi bir ekonomik krizin içindeyiz, göbeğindeyiz. Daha başlangıcındayız, sonuna daha gelmedik başlangıcındayız. İstanbul’da 11 Ağustos 2018’de bir toplantı yaptık gayet iyi niyetlerle, çok iyi niyetlerle. Türkiye bu krizi nasıl aşar? Çünkü bize hep diyorlar ki şu CHP var ya CHP hep eleştirir, hiç öneri getirmez. Biz de tam 13 madde halinde önerileri getirdik. Konuşmam şöyleydi bir bölümünü aynen okuyorum, “Türkiye Cumhuriyeti tarihin en kritik ve sancılı dönemlerinden birine tanıklık ediyor. Bugün yaşadıklarımız bir siyasal krizdir. Tek adam rejimi bu derin krizin ana tetikleyicisidir. 16 yılda israf ve rant ekonomisi üzerine bir politika inşa eden yöneticiler, bugün ülkeyi uçurumun kenarına getirmişlerdir. Artık Türkiye borç batağında ve tefecilere teslim olmuş vaziyettedir. Geldiğimiz noktada yaşanan bu krizin büyüklüğü; işçiyi, memuru, emekliyi, sanayiciyi, bankacıyı, esnafı, öğrenciyi derinden etkileyen bu sorunu halının altına süpürerek görmezden gelme lüksümüzün olmadığını gösteriyor. Hep birlikte çaba göstermek zorundayız. Cumhuriyet Halk Partisi Bülent Ecevit’in işaret ettiği gibi ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzenden yanadır. O nedenle bugün yaşanan krizin faturasının vatandaşımıza çıkmaması için aşağıdaki 13 maddenin acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir” dedik.
TÜRKİYE AÇIKÇA BİR ÇIKMAZIN İÇİNE SOKULUYOR
Dedik, o kadar. İyi niyetlerle dedik. Biz bekledik ki, “Teşekkür ederiz önerileriniz var, bu önerilerinizi dikkate alacağız” diye bir mesaj gelsin. Tam tersine “Siz dolar baronlarıyla beraber yürüyorsunuz” diye bir eleştiriyle muhatap olduk. Bu kadar sığ, bu kadar kısır, bu kadar önyargılı bir kişi tarafından Türkiye yönetiliyor ve Türkiye açıkça bir çıkmazın içine adeta bilinçli olarak sokuluyor.
DEVLETİ YÖNETENLER ELEŞTİRİYE AÇIK, ŞEFFAF VE DENETLENEBİLİR OLMALIDIR
Değerli arkadaşlarım, devleti yönetenlerin üç temel noktada duyarlı olmaları gerekir. Birincisi şu, devleti yönetenler eleştiriye açık olmalıdır. Bu demokrasinin olmazsa olmazıdır. Eğer siz bir devleti yönetiyorsanız siyasal partilerden, sivil toplum örgütlerinden, sendikalardan, vatandaştan, esnaftan, sanayiciden gelen bütün eleştirilere kulak kabartmak zorundasınız, derdi nedir bunların diye. Onları bastırırsanız, konuşmayın derseniz, korkutursanız orada demokrasi yoktur. Birbirimizi kandırmayalım, korkunun egemen olduğu yerde demokrasi olmaz.
İkincisi, şeffaf olması lazım Türkiye’yi yönetenlerin. Vatandaş vergi veriyor, 81 milyon vergi ödüyor, nereye harcandığının hesabını verecek vatandaşa. Bütün demokrasilerde bu vardır. Eğer şeffaf değilse orada israf ve yolsuzluk vardır.
Üç, denetlenebilir olması lazım. Yönetimin denetlenebilir olması lazım. Ne demektir bu her aşamanın hesabını vermek? Sayıştay gibi, TBMM gibi bağımsız kurumlar tarafından yönetimin denetlenmesi demektir. Yargı gibi unsurlar tarafından denetlenmesi demektir. Eğer denetlenebilir değilse, tek adam rejimi varsa orada yolsuzluk ve israfın örtülmesi demektir. Hesabının sorulmaması demektir.
O açıdan şu andaki Türkiye’nin yönetimine bakalım üçü de yok. Eleştiriye tahammül edemiyorlar. Bıraktık vazgeçtik eleştiriden öneriye dahi tahammül edemiyorlar. Neden bu önerileri yaptınız. Ya yaptık vatandaşta duysun, vatandaşın da aklı var, esnafın da aklı var, sanayicinin de aklı var, bankacının da aklı var, işsizin de aklı var. Onlar da olsunlar, baksınlar. Bu öneriler akla yatkın mıdır, değil midir? Bu CHP neyi öneriyor diye öğrensinler. Ama ona bile tahammül edemiyorlar.
9 SORU SORDUK, TIK YOK
Tabi şunu kabul edelim değerli arkadaşlarım, o kadar büyük açmazlar var ki. Geçen grup toplantısında da söylemiştim, arkadaşlarla yaptığımız grup toplantısında da söylemiştim. Tek adam yönetimlerinin özelliklerinden birisi, eleştiriye tahammül etmemenin ötesinde asla hiçbir sorumluluğu kabul etmemesidir. Çünkü her şeyi en iyi o bilir, o ölçer, o biçer, o önerir, bir hata varsa hata onun değildir hata şu veya bu güçlerin hatasıdır. Soru sorduk, 9 madde sorduk. Bu sorduğumuz soruların muhatabı, sorumlusu dış güçler mi? “Mercimekten nohuda kadar, etten canlı hayvana kadar ithal ediyorsun, saman ithal ediyorsun. Dış güçler mi sana bunları ithal et dedi?” diye sorduk, tık yok.
Bakın bir şeyi daha yaşadık bunu unutuyoruz. Hiçbir arkadaşımın unutmaması lazım, bizim cumhuriyet tarihimizde kendi topraklarını, Süleyman Şah Türbesini alarak terk eden ve kaçan tek hükümet vardır, o dönemin tek Başbakanı vardır Erdoğan’dır. Bizim tarihimizde toprak verilmez orada şehit olunur, mücadele olunur orada, her türlü mücadeleyi yaparsın. Türbeyi bile kaçırdılar. Kendi topraklarını terk ettiler. Bunun siyasal tarihteki adı ihanettir arkadaşlar, ihanettir. Biliyorum bunun içinde dava açacak, açmazsan namertsin. Bir daha söylüyorum, açmazsan namertsin.
FAİZİ İÇİN DE BORÇLANAN BİR TÜRKİYE
Değerli arkadaşlarım, geldiğimiz nokta çok acı. Borç ödemek değil, borcun faizini ödemek için de borçlanma noktasına geldik. Borç ödeyeceğiz, diyelim ki 1 milyon dolar borç aldınız, zamanı geldi borcu ödeyeceksiniz, ama sadece 1 milyon doları değil artı 1 milyon dolarla beraber faizini de ödeyeceksiniz. Faizi için de borçlanan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Faiz için de borçlanıyoruz, anaparadan vazgeçtik. Zaten onun için borç alıyorlar. Faizi için de borçlanan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.
16 YILDA YAPAMADIĞINI 100 GÜNDE NASIL YAPACAKSIN
Şimdi desek ki, hiç önlem almadılar desek haksızlık etmiş oluruz. Ben onların aldığı önlemlerden bazı örnekler vereceğim size. Birinci önlem şu oldu, damat koca koca sanayicileri çağırdı İstanbul’da bir salona, çıktı kürsüye onlara bir nutuk attı. O koca koca sanayiciler dışarı çıktılar, “Efendim çok muazzam, çok mükemmel 100 günlük eylem planı bu Türkiye’nin kurtuluşudur” gibi abuk sabuk bir sürü konuşmalar yaptılar. Ben konuşmaların hangi gerekçeyle yapıldığını çok iyi biliyorum, sizler de çok iyi biliyorsunuz. Ama önerilerden birisi şuydu, 100 günde yapılacak önerilerden birisi: “Ülkemizin yeraltı kaynakları potansiyelinin tespit edilerek ekonomiye kazandırılması…” 16 yılda yapamadığını 100 günde nasıl yapacaksın? Bu milletin aklıyla alay etmek değil midir? Zaten hiç ciddiye alınmadı. Türk lirası da erimeye devam etti. 100 günlük eylem planı. Ne eylem planı milleti mi kandırıyorsunuz siz?
SEN 15 MİLYON DOLARI BOZDURDUN MU
İkinci önlem aldılar, çıktılar vatandaşa dediler ki “Dolarınızı bozdurun, yastık altındaki dolarınızı da bozdurun. Doları bozdurmazsanız B ve C planlarımız var.” Sanayiciyi de, işadamını da tehdit ettiler. Değerli arkadaşlarım; bunu söyleyen adam, yakınlarının Man Adasından getirdiği 15 milyon doları ne yaptığının hesabını vermedi daha bu millete. Sen 15 milyon doları bozdurdun mu, bozdurmadın mı? 1 Sterlinlik şirkete 15 milyon dolarlık hangi şirketi sattın sen? Hesabını verdin mi? Vermedin. Vatandaşa “Yastık altındaki doları bozdur…” Çıktılar propagandalar yaptılar AKP yandaşları, “Efendim dolar bozdurursan tıraş bedava, dolar bozdurursan yemek bedava, dolarları yakıyoruz, iPhone’leri bilmem yere attık kırıyoruz…” Ne oldu? Bir baktık bankalara dolar hesabı artmış, üstelik en çok da bizim vatandaşlarımızın dolar hesabı artmış. Neden? Vatandaş akıllı, Türk lirasının eridiğini görüyor, tasarrufunu garantiye almak istiyor. Nereden alacak bunu? Ya altına yatıracak, ya dövize yatıracak. Ve Türkiye öyle bir borç batağında ki; vatandaşa diyorsun “1 dolarını bozdur”, milyarlarca dolar ihale yaptın, dolar endeksli ihale yaptın, dönüp onlara “Arkadaşlar bunları Türk lirası üzerinden yapalım” demiyorsun.
Ve Türkiye bunların döneminde, bu Ankara’daki beylerin döneminde tefecilere yakayı kaptırdı. Örnek değerli arkadaşlarım, o kadar büyük rakamlar ödediler ki, tefecilere para ödediler ki. Dışarıya ödedikleri faiz 156 milyar dolar, içeriye ödedikleri faiz 699 milyar lira. O faizin ödendiği tarihteki kuru esas aldığımızda 408 milyar dolar. Esnaf mı faiz aldı, sanayici mi faiz aldı, işçi mi faiz aldı? Kim bu faizleri aldı, kim bu malı götürdü?Bunun hesabı verildi mi? Verilmedi.
GÜCÜ AVM’DEKİ ADAMA YETİYOR, YANDAŞINA YETMİYOR
Efendim üçüncü önlem, “Her türlü menkul ve gayrimenkul kiralamaları bundan sonra dolar üzerinden değil Türk lirası üzerinden yapılacak…” Erdoğan, yani Türkiye Varlık Fonunun Yönetim Kurulu Başkanı dedi ki, “Biz buna da artık son verdik.” İyi güzel. “Bundan sonra Türk lirasıyla olacak.” E, yol geçişleri dolar endeksli, Türk lirasıyla olacak mı? Buna bir şey diyor musun? Hayır, ona bir şey demiyor. Gücü AVM’deki adama yetiyor, yandaşına yetmiyor. Neden? Çünkü yandaşına çok büyük imkanlar sağlamış. Dolar endeksli sağlamış. Garantiler de dolar endeksli, geçiş ücretleri de dolar endeksli. Onlara bir şey söyle, asıl para onlarda, asıl mal da onlarda, dükkan kirası Türk lirası dolar, eyvallah yapalım. Buna izni kim verdi? Sen vermedin mi? Şimdi kalkmış övünüyor bunu kaldırıyoruz diye. Senin utanman lazım aslında, niye sen bunu dolar bazında yaptırdın?
FAİZ ERDOĞAN’I TESLİM ALDI
Değerli arkadaşlarım, dördüncü önlemi aldılar. Faizi artırdılar. Ne diyordu? “Asla faiz artmayacak” diyordu. “Hele bana bir yetki verin, göreceksiniz bu faiz nasıl yerlerde sürünecek” diyordu. Faiz geldi Erdoğan’ı teslim aldı. Niçin? Tefeciler daha güçlü, para tefecide. Düşünebiliyor musunuz devasa Türkiye Cumhuriyetinin geldiği noktayı? 18 Ocak’ta Merkez Bankasının faizi yüzde 8’di, repo ihale faiz oranı yüzde 8’di. Dün tam üç kat arttırıldı yüzde 24’e çıktı. Bankaların verdiği faiz yüzde 40’ı aştı, daha aşacak.Göreceksiniz onu da aşacak. Faturayı kim ödüyor? Faturayı vatandaş ödüyor değerli arkadaşlarım.
KARARNAMEDE ÇOK CİDDİ BİR EKSİKLİK VAR: ÇANTACI
Beşinci önlemi aldılar. Erdoğan, damadı aile boyu bir hanedan şirketine sahip oldular. Türkiye Varlık Fonu Anonim Şirketinin Başkanı oldu bir kararnameyle. Kendi kararnamesiyle kendisini Türkiye Varlık Fonunun Başkanı tayin etti. Başkanvekili damadı. Kararnamede çok ciddi bir eksiklik var: Çantacı. Ama herhalde çantacıyı da yazsalardı çok ayıp olurdu diye çantacıyı bir köşede tuttular. Onun görevi Hazine ve Maliye Bakanlığında Bakan Yardımcısından, Müsteşardan ve Genel Müdürlerden daha üst bir pozisyonda kendisini korumak. Geldiği nokta o çantacının.
ERDOĞAN’IN BAŞINDA OLDUĞU ŞİRKETİ KİM DENETLEYECEK
Değerli arkadaşlarım; tek adam rejimlerinde, yani dikta yönetimlerinde diktatör kendisini hem millet, hem de devlet olarak tanımlar. Devlet benim, millet de benim. Erdoğan ne zaman millet derse bilin ki kendisinden söz ediyor vatandaştan değil. Ne zaman devlet derse bilin ki kendisinden söz ediyor vatandaştan değil. Çünkü ona göre, yani dikta yönetimlerine, diktatörlere göre vatandaş diye bir kavram yoktur, tebaa vardır. O her şeyi söyler ve herkes ona uyar. Çünkü akıl sadece onda vardır, vatandaşta akıl yoktur ona göre. Anonim şirket hastalığı yeni mi depreşti? Hayır efendim eskiden vardı. Vardı ama yapamıyordu. 5 Ekim 2015’te Balıkesir’de bir konuşma yapıyor Erdoğan, şöyle diyor, “Benim derdim ne biliyor musunuz, bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye’de öyle yönetilmelidir”. 2015, o hedefini dün gerçekleştirdi. Hangi şirketler var burada? Ziraat Bankası, Halk Bankası, BOTAŞ, Türkiye Petrolleri, PTT, Denizcilik, Devlet Demiryolları, Borsa İstanbul, Telekomünikasyon, Eti Maden, Çaykur, Türk Hava Yolları. Aydın, Antalya, İstanbul, Isparta, İzmir, Kayseri ve Muğla’daki hazine arazileri. Hepsinin sahibi şu anda Erdoğan, yanında da damadı hanedanı yönetiyorlar. Hiçbir çadır devletinde böyle bir tablo yoktur. Hiçbir dikta yönetiminde de böyle bir tablo olmamıştır. Ne Hitler döneminde, ne Pinochet döneminde. İlk kez Türkiye bu kadar acı bir tabloyla karşı karşıyadır.
Şimdi anonim şirket deyince, bu anonim şirketle diğer anonim şirketler arasında fark var onu da bilmenizi isterim. Vatandaşların kurduğu anonim şirket diyelim X Anonim Şirketi. Herkes denetler onu. Maliye Bakanlığı denetler, Sayıştay denetler, Ticaret Bakanlığı denetler, Sermaye Piyasası Kurulu denetler. Her önüne gelen denetler ve şirket yöneticileri de halka hesap verirler, devlete hesap verirler. Bunu, Erdoğan’ın başında olduğu şirketi kim denetleyecek? Hiç kimse denetleyemez. Ne Sayıştay, ne TBMM… Hesabını dahi vermez. Dikta yönetimlerinin, tek adam yönetimlerinin tipik özelliklerinden birisidir bu. Şimdi kendisine bir önerimiz var tabi. Bu söylediğim kurumların malvarlıklarını veya yolsuzluklar ortaya çıktığında kim denetleyecek? Hiç kimse denetlemeyecek. Nasıl hesap verecek? Hiç kimseye hesap vermeyecek. Bilal’in üzerine bir şeyler devredebilir mi? Edebilir. Hesabı sorulur mu? Hesabı sorulmaz. Kim soracak hesabını, kim? Yani kim derken resmi otorite biz hesabını soracağız, bizden yana hiçbir tereddüt yok. Bunu toplumun gündeminde sürekli tutacağız. Senin işin gücün mü yok ya? Dünya kadar işin gücün var yetmedi şimdi kalkıyorsun bütün bu şirketlerle ilgili kararı ben vereceğim diyorsun. Hangi yetkiyle, hangi birikimle, hangi bilgiyle? Malı götürmenin yoludur. Kısacası bu. Vatandaşımın anlayacağı dilden ifade edeyim. Bu da krizi aşmak için önerdikleri, gerçekleştirdikleri altıncı önlem.
HEMEN BİR KARARNAME ÇIKAR, MERKEZ BANKASI BAŞKANI DA OL
Daha önce yaptığım konuşmada şunu demiştim; “ Dikta yönetimlerinin bir özelliği daha var. Diktatör her şeyi doğru yaptığına inanır, eğer bir yerde hata varsa hata için bir adam bulur. Ya bir kurum bulur, ya bir devlet bulur dış güçler gibi, Merkez Bankası gibi.” Dün Erdoğan konuşuyor, nerede? TESK’in, yani Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonunun genel kurulunda konuşuyor. Aynen okuyorum;
“Bugüne kadar Merkez Bankasının, açıklamış olduğu enflasyon oranlarını tutturduğunu görmedim.”
Vallahi öyle, doğru hiç kimse görmedi. Tutmaz, doğru tutmaz. Tahmin tutmadığı içinde bakarsınız yılın birinci çeyreğinde veya ikinci çeyreğinde yeniden enflasyon oranı revize edilir. Doğrudur aynen doğru. Bunu ilk defa yaşamıyoruz hep yaşadık. Aynen öyle.
“16 senedir bu işin içindeyiz.”
Evet, 16 senedir bu işin içinde, içinde değil başında!
“Arkadaşlar hala akıllanmayacak mıyız?”
E onu sen biliyorsun. Ben şimdi bir şey söylesem biraz aşırıya kaçacak. Faizi sen belirliyorsun ama enflasyonu sen belirlemiyorsun. Enflasyon işte senin attığın bu yanlış adımlar neticesinde ortaya çıkıyor. Bedelini kim ödüyor? Millet, karşındaki esnaf. Esnafa yağ çekiyor bedelini siz ödüyorsunuz diye.
Şimdi ben merak ediyorum, bu 16 yıldır ülkeyi Trump mı yönetiyordu, Merkel mi yönetiyordu, Japonya mı yönetiyordu, Papua Yeni Gine mi yönetiyordu, Sudan mı yönetiyordu? 16 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyordu? Kendisine bir önerim var, hemen bir kararname çıkar, Türkiye Varlık Fonu Anonim Şirketinin nasıl başkanı olduysan Merkez Bankası Başkanı da ol. Niye şikayet ediyorsun? Senin şikayet etmeye hakkın yok! Şikayeti biz edeceğiz, vatandaş edecek, esnaf edecek. Esnafın karşısına çıkmış şikayet ediyor. Ayrıl oradan, istifa et. İstifa etmek gibi onurlu bir görev vardır. İstifa et kardeşim. Merkez Bankasını niye suçluyorsun? Merkez Bankası Başkanının ve yöneticilerinin atanma kararlarının kararnamelerinin altında Trump’ın mı imzası var, Merkel’in mi imzası var, Japon Başbakanının mı imzası var? Kimin imzası var? Kapı gibi senin imzan var. Al görevden! Türkiye Varlık Fonunu aldın, Merkez Bankasını da al, onun da başkanı ol. Elinden tutan mı var, bir kararnamenin başında zaten! Diyeceksin ki ben Merkez Bankası Başkanı oldum, kendisine bir önerim daha var. Kesinlikle Bilal’i de alsın, iyi ok atıyor belki enflasyon hedefini tutturabilir.
KAÇ TANE UÇAK ALACAKSIN
Efendim başka bir şey daha, dün bir itirafta bulundu. Önemli bir şey bu, dili mi sürçtü onu bilmiyoruz ama “İsraf ekonomisi değil üretim ve verim ekonomisine geçiyoruz” dedi. Hay Allah razı olsun. Tam anlayacaktı dedim başka bir şey çıktı. Bu şu demektir aynı zamanda, 16 yıldır biz israf ekonomisi uyguluyoruz. 16 yıldır dolarları har vurduk harman savurduk. Fabrika kurmadık, aldık başka şeyler yaptık. Şimdi itiraf ediyor. İtiraf ediyorsan, onurlu bir insansan görevini bırakırsın kardeşim. “16 yılda memleketi bu hale getirdim, saman ithal eder hale getirdim, ben bu görevi beceremiyorum onurumla ve namusumla bu görevden çekiliyorum” demesi lazım. Der mi? Demez. Daha Türkiye Varlık Fonu duruyor içinde dünya kadar para var, dünya kadar para var orada. E Merkez Bankasını da alırsa… Alır mı biraz tereddüdüm var, çünkü rezervler giderek eriyor. Borcu bile karşılamıyor. Kısa vadeli borçları bile karşılayamıyor. Üstüne alıp bela mı alacak üstüne? Almayacak onu üstüne.
Efendim dedim ya tam böyle israf ve ne diyordu? İsraf ekonomisini değil, üretim ve verim ekonomisine geçiyoruz derken, bir baktım beyefendi kendisine olağanüstü güzel bir uçak almış. Efendim Katar şeyhi buna armağan etmiş 400 milyon dolarlık, öyle deniyor. Veya satın almış öyle deniyor. Şimdi ben kendisinden 81 milyon adına açıklama bekliyorum. Sevgili Erdoğan bu uçak kimin uçağı? Satın aldıysan büyük bir ayıp, kaç tane uçak alacaksın? Eğer satın almadın ikinci el uçağı birisi sana hediye ettiyse, o daha da büyük bir ayıp. Türkiye’nin onuruyla kimsenin oynamaya hakkı yoktur. Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişi hediye uçakla gezemez.Şimdi senden cevap istiyorum, 81 milyon adına cevap istiyorum. Cevap istiyorum aynı zamanda gözlerinden de öpüyorum Sevgili Erdoğan.
Teşekkür ederim arkadaşlar.