Duygularımızı paylaşmazsak, içimizde biriktirirsek ya da vaktinden evvel tüketirsek beynimize zarar vermiş oluruz.
Beynimizde birtakım kimyasallar vardır ve bu kimyasallar duygularımızı oluşturur. Mutluluğumuzun, üzüntümüzün, öfkemizin ya da korkumuzun tüm yönetimi beyindedir. Ancak; duygularımızın dengesi bozulmaya başladığında, beynimizdeki kimyasalların salınım dengesi de bozulmaya başlar. Bu da bizim düşüncelerimizi ve davranışlarımızı etkilemeye başlar. Yani tüm hayatımızı etkiler.
Beynimizdeki bozulma ilk olarak, ruhu etkiler. Ruhu etkilenen kişi kendi ile çatışmalar yaşar ve başkaları ile sağlıklı ilişki kurmakta da zorlanır.Ruhtaki bozulmaların yansımaları, kişiden kişiye çok çeşitlilik gösterir. Bu çeşitliliklerden birkaçı; kiminde aşırı kaygı, kiminde yoğun özgüven eksikliği, kiminde depresif düşünceler, kiminde ise kimselere güvenememe gibidir.
Ruhundaki bozulmaları fark edemeyen kişinin zamanla vücudunun diğer organlarında da bozulmalar başlar ve kişi hastalıklara yatkın hale gelir.Kalp ve damar hastalıkları, romatizmal hastalıklar, mide ve bağırsak hastalıkları, migren, deri hastalıkları ve kanser en sık görülen RUHSAL KAYNAKLI HASTALIKLARDIR. Hatta özellikle beyin ile direkt bağlantılı organın bağırsaklarımız olduğu ile ilgili önemli çalışmalar bile vardır.Yani; ruhumuza kaldırabileceğimizden fazla yük yüklemeyelim. Şunu bilelim; yüklerin ağırlığı arttıkça insan hızlanıyor, ruh bu hıza yetişemiyor beden hastalanıyor.
O halde iyileşmek için şimdi biraz yavaşla…Hisset,fark et,ruhunu sev,kendine haksızlık etme ve kendini hastalıklardan koru…