“SURİYE KÜRTLERİNİ PYD YA DA YPG TEMSİL EDEMEZ” « İzmit Pusula Gazetesi

25 Kasım 2024 - 21:51

“SURİYE KÜRTLERİNİ PYD YA DA YPG TEMSİL EDEMEZ”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Soçi’de Suriye Halkını Hiçbir Terörist Grup Temsil Edemez”

“SURİYE KÜRTLERİNİ PYD YA DA YPG TEMSİL EDEMEZ”
Son Güncelleme :

05 Ocak 2018 - 0:23

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Soçi’de 29-30 Ocak’ta düzenlenecek Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne PYD’nin katılımına ilişkin bir soru üzerine, “Bu konudaki bizim tutumumuz, kararımız net. Rusya’nın, İran’ın da bu tutumu benimseyip, paylaşmış olması elbette memnuniyet verici. Bu sadece biz istediğimiz için değil; o toplantının, yani kongrenin gerçekten doğru sonuçlar üretebilmesi açısından da büyük önem arz ediyor. Çünkü Suriye halkını hiçbir terörist grup temsil edemez” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:

“SURİYE KÜRTLERİNİ PYD YA DA YPG TEMSİL EDEMEZ”

Soru: “Soçi’de bir Suriye Ulusal Diyalog Kongresi gerçekleştirilmesi öngörülüyor. Öncelikle bu zirveye PYD’nin katılmayacağı konusunun netleştiğini söyleyebilir misiniz? İkincisi de, Türkiye zirveye hangi düzeyde katılım gerçekleştirecek? Öncesinde İran-Türkiye-Rusya arasında yeni bir zirve olmasını beklemeli miyiz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi bildiğiniz gibi Soçi’de 29-30 Ocak’ta yapılacak olan Suriye Ulusal Diyalog Kongresi daha önce Astana’da alınan bir kararın neticesi olarak yapılacak. Ve orada gene mutabık kaldığımız husus şudur: Bu kongreye davet edilecek kişilerin, grupların mutlaka 3 ülkenin de onayını almış meşru gruplar olmasıdır. Biz PYD meselesini çeşitli vesilelerle zaten ifade ettik, Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat Sayın Putin’e bu konuyu ifade ettiler ve bildiğiniz gibi zannediyorum bir hafta, 10 gün kadar önce de Rusların bu konuda bir açıklaması oldu, Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi tarafından bizzat bu toplantıya PYD’nin davet edilmeyeceğini ifade ettiler.

Bu konudaki bizim tutumumuz, kararımız net. Rusya’nın, İran’ın da bu tutumu benimseyip, paylaşmış olması elbette memnuniyet verici. Bu sadece biz istediğimiz için değil; o toplantının, yani kongrenin gerçekten doğru sonuçlar üretebilmesi açısından da büyük önem arz ediyor. Çünkü Suriye halkını hiçbir terörist grup temsil edemez. Suriye Kürtlerini de PYD ya da YPG temsil edemez. Biz PYD ve YPG’nin orada ne tür insan hakları ihlalleriyle, ne tür zulümlerle alan hâkimiyeti sağlamaya çalıştığını biliyoruz. Batı basını bunu görmek istemeyebilir, çünkü bu Amerika’nın planının bir parçası olarak hayata geçirilmiş bir uygulama. DEAŞ’la mücadele bahanesiyle PYD’ye verilen bu desteğin de artık meşru bir zemininin kalmadığını Amerikalılar kendileri de ifade etmekle birlikte hâlâ bocalıyorlar bunu nasıl izah edecek ya da sürdüreceklerine ilişkin olarak.

“PLANLANMIŞ BİR ÜÇLÜ LİDERLER DÜZEYİNDE BİR ZİRVE SÖZ KONUSU DEĞİL”

Dolayısıyla Soçi’de yapılacak olan toplantıya Suriye halkının, Sünni, Türkmen, Arap, Alevi, Nusayri, Hıristiyan, Müslüman fark etmez, farklı grupların meşru temsilcilerinin katılması esastır ki bu toplantıda alınacak kararların da bir meşruiyeti olsun. Çünkü bunlar sahada bulunan aktörlerdir ve gerek anayasanın yeniden yazılması, gerek geçiş sürecinde atılacak adımlar, gerek insani yardımların ulaştırılması, gerek esirlerin mübadelesi, gerekse de yeni anayasanın yazılması ve seçimlere gidilmesiyle ilgili olarak bu meşru aktörlerin sürecin içinde yer alması büyük önem arz ediyor.

19-20 Ocak’ta yapılacak yüksek düzeyli memurlar toplantısında da 29-30 Ocak’ta yapılacak toplantının detayları, çerçevesi konuşulacak. Biz de tabi ki bu süreci takip edeceğiz. Şu anda planlanmış bir üçlü liderler düzeyinde bir zirve söz konusu değil; ama büyük ihtimalle bir telefon diplomasisi söz konusu olacaktır önümüzdeki günlerde.”

“ŞU ANDA GÜNDEMİMİZDE BİR KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ SÖZ KONUSU DEĞİL”

Soru: “İki sorum olacak. Birinci sorum, son çıkan kanun hükmünde kararnameye ilişkin: 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sosyal medya üzerinden ve daha sonra da yine medya üzerinden yaptığı açıklamalar vardı. AK Parti cephesinden ve özellikle de tabi Düzce İl Kongresi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ismini söylemeden bu noktada eleştiriler geldi. Bu konuda sizin değerlendirmeniz nedir?

İkinci sorum da, 2018’in girmesiyle birlikte Ankara kulislerinde çokça konuşulan bir konu, acaba kabine değişikliği var mı? 18 bakanın gideceğine ilişkin bazı haberler ifade ediliyor. Bu konuda yorum alabilir miyiz?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Birileri gene toto-loto yapıyor. Şu anda gündemimizde bir kabine değişikliği söz konusu değil, yani şu anda gayet iyi işleyen bir hükûmet var, ülkenin meselelerine hâkim, ekonomiden güvenliğe, enerjiden kültür ve diğer eğitim alanlarına kadar gece-gündüz çalışan bir hükûmetimiz söz konusu. Şu anda böyle bir şey söz konusu değil, yani gündemimizde böyle bir şey yok.

KHK TARTIŞMALARI

İlk sorunuzla ilgili olarak da, gerekli açıklamaları zaten Sayın Cumhurbaşkanımız yaptılar, bizim Sudan, Çad, Tunus ziyaretimiz sırasında bildiğiniz gibi bu konu ilk gündeme gelmiş idi. Orada gazetecilere yaptığı açıklamada da çıkartılan KHK’da böyle bir muğlaklığın olmadığını, bunun sadece 15 Temmuz olaylarıyla sınırlı olduğunu ve sadece sivillerle ilgili olduğunu kendileri zaten ifade ettiler. Zaten ifadeyi okuduğunuz zaman da böyle bir spekülasyona yol açabilecek bir durum söz konusu değil.

İşin ilginç yanı, 1,5 sene önce zaten resmî görevlilerle ilgili çıkartılan bu yasanın benzerinin sivillerle ilgili çıkartılması neden bu kadar büyük bir tartışmaya yol açtı, ona bir bakmak lazım. Yani birtakım spekülasyonlar üzerinden konu başka yerlere taşınmak istedi. Sayın Cumhurbaşkanımız yaptığı açıklamalarla bunu bir doğru çerçeveye oturttu. Ayrıca Parti Sözcümüz Mahir Ünal Bey de bu konuda gerekli açıklamaları yaptı. Yani o çerçeveyi esas aldığımız zaman konunun böyle bir spekülatif, böyle istismara açık bir mevzu olmadığı kendiliğinden zaten anlaşılacaktır. Şimdi bizim önümüzde birçok konu var, yani 2018’e girdiğimiz şu dönemde uğraşmamız gereken birçok konu var, bunlara yoğunlaşmakta fayda var. Dediğim gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın çizdiği çerçeve, Parti Sözcümüzün çizdiği çerçeve zaten bellidir, bunlara benim ilave edeceğim yeni bir şey yok.”

“S-400 FÜZELERİ İÇİN ASKER KONUŞLANMASI DİYE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DEĞİL”

Soru: “Rusya’yla imzalanan S-400 anlaşmasından sonra Türkiye’de Rus askerinin konuşlandırılması gibi bir plan gündemde mi? Ve Sayın Cumhurbaşkanı Fransa ziyaretinde Fransa’yla Türkiye arasında bir savunma sistemleriyle ilgili bir gündem başlığı olacak mı?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi S-400 savunma sistemleri bildiğiniz gibi bir komple sistemden bahsediyoruz, yani sadece bataryaları getirip füze sistemini buraya kurmuyorsunuz; aynı zamanda bunun bir eğitim süreci var. Ortak eğitim, ortak üretim süreçleri de olacak ileriki aşamalarda. Şimdi asker konuşlanması diye bir şey söz konusu değil, onu ifade edeyim. Ama teknik iş birliği, bilgi paylaşımı ve eğitim anlamında tabi ki bir trafik olacaktır. Yani şu anda da bir trafik zaten var, bunların eğitimini alacak bizim teknisyenlerimiz, askerlerimiz oraya gidecek, onların teknisyenleri buraya gelecek. Ama bunu bir ‘Rus askerinin Türkiye’de konuşlanması’ gibi ifade etmek doğru olmaz, böyle bir şey söz konusu değil.

Bu vesileyle ben şunu da ifade edeyim: Bu S-400’le ilgili birçok spekülasyon yapıldı, yapılıyor, işte ‘neden Türkiye oradan aldı, başka yerden almadı’ vesaire diye, işte ‘Türkiye’nin amacı ne?’ Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı başbakanken Patriot füzelerinin alınmasıyla ilgili olarak, Savunma Sanayi Müsteşarlığı İstişare Heyetinin Başkanı olarak 6-7 yıl boyunca bu konunun müzakerelerini bizzat kendisi yürüttü. Ve o uzun süren müzakereler sonucunda Amerikalıların bize söylediği, biz size bu Patriotları şu fiyat üzerinden veririz, ama teknoloji transferi, ortak üretim söz konusu olamaz.

Şimdi bakın, bu iyi okunması gereken bir sonuçtur. Şimdi biz hem NATO’da müttefikiz, hem stratejik ortağız diyoruz, fakat Türkiye’nin ulusal güvenliği söz konusu olduğunda bakıyorsunuz bu teknoloji paylaşımı ya da kritik konularda iş birliği, iş birliğinin derinleştirilmesi konusunda farklı tavırlar içerisine giriliyor. Şimdi eğer o Patriot müzakereleri tamamlanmış olsaydı biz bugün Patriot füzelerini almış olacaktık. Ve burada biz kendi ulusal çıkarlarımızı öncelemek durumundayız, yani onun, bunun yaptığı yorum, tepki vesaireden önce, kendi ulusal çıkarlarımızı esas almak zorundayız.

Bakın, şurada 6-7 yıldır devam eden bir Suriye savaşı var ve bu savaşın ortasında bildiğiniz gibi geçen yıl ve 1,5 yıllık süre içerisinde Patriot füzelerini Amerikalılar Türkiye’den çektiler, şu anda sadece İspanyolların füzeleri var burada ve bunlar savunma füzesi. Bakın biz bu füzelerle gidip kimseyi vurmuyoruz, öyle bir imkânınız yok. Bunlar Türkiye’nin sınırlarını, Türkiye’nin şehirlerini korumak için kurulan sistemlerdir. Dolayısıyla burada bizim bir başka ülkeye yönelik herhangi bir kötü amaçlı niyetimizin olması zaten söz konusu değil. Türkiye’ye gelebilecek saldırılara karşı bir savunma sistemidir bu. Dolayısıyla bunun etrafında yürütülen bu spekülasyonlar aslında Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durabilen, savunma sanayini güçlendiren bir ülke olmasından kaynaklanan rahatsızlıkla ilgilidir.

“TÜRKİYE’NİN TEK BİR İTTİFAK BÖLGESİYLE İŞ BİRLİĞİ YAPMASINI BEKLEMEK GERÇEKLERLE BAĞDAŞMAZ”

Bu çerçevede ikinci sorunuza da geleyim; biz meseleye geniş bir perspektiften bakıyoruz. Yani sadece işte ‘Rusya’yla bu anlaşmayı yaptık, oradan yürüyelim’ diye bir şeyimiz yok. Nitekim bu çerçevede Eurosam’la, yani bir Fransız-İtalyan konsorsiyumu olan, ortaklığı olan Eurosam’la da bildiğiniz gibi geçen ay bir mutabakat zaptı imzalandı, yani onların da füze sistemini, savunma sistemini almayla ilgili bir çalışma başlatıldı. Yarın tabi ki Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Macron’la yapacağı görüşmede bu konuyu da değerlendirecekler.

Dolayısıyla bizim S-400’le ilgili tasarrufumuzu, ‘bakın işte Rusya’ya yaklaştı, oradan uzaklaştı, buradan uzaklaştı’ gibi yorumlarla gölgelemeye çalışmalarını kabul etmemiz mümkün değil. Yani bu küreselleşme çağında, ilişkilerin son derece girift hâle geldiği, doğu, batı, kuzey, güney kategorilerinin son derece geçişken hâle geldiği bir dönemde Türkiye’nin ulusal çıkarlarını korumak için sadece tek bir ittifak bölgesiyle iş birliği yapmasını beklemek bir kere hakkaniyetle de bağdaşmaz, gerçeklerle de bağdaşmaz; bunu bütün ülkeler yapıyorlar zaten. Doğru olan da zaten bizim ulusal çıkarlarımız çerçevesinde bu kararları egemen bir devlet olarak kendimizin vermesidir.

Nitekim NATO Genel Sekreteri de bu konuda açıklama yaptı daha önce biliyorsunuz, ‘egemen bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi tasarrufudur’ dedi. Yani dolayısıyla ‘NATO sistemiyle telifi mümkün değil’ gibi spekülasyonların da bir gerçekliği olmadığını ifade edeyim. Son tahlilde bu bir savunma sistemidir, Türkiye’nin buna ihtiyacı vardır. Diğer alternatifler eğer bizim çıkarlarımız açısından uygun hâle gelirse bunları her an her zaman değerlendiririz.”

“OHAL ÇERÇEVESİNDE ÇIKARTILAN KHK’LAR DEVLETİN İŞLEYİŞİYLE İLGİLİDİR”

Soru: “Bazı haberler yer aldı, özellikle muhalefetin de eleştiri noktalarından biriydi kanun hükmünde kararnamelere ilişkin, ‘yasalarla düzenlenebilecek bazı uygulamaların da KHK’yla çıkarıldığı’ eleştirisi. Bundan sonra çıkarılacak KHK’larda sadece terörle mücadele ve devletin güvenliğine dönük düzenlemelerin yapılacağına ilişkin bazı haberler var. Böyle bir karar alındı mı, bundan sonraki KHK’lardaki çerçeve bu mu olacak acaba?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bakın, şu ana kadar OHAL çerçevesinde çıkartılan bütün KHK’lar devletin kendi işleyişiyle ilgilidir. Sayın Başbakanımız da daha önce bir defa ifade etmişti bunu, yani bu vatandaşa, millete dönük değil ya da iş çevrelerine veya farklı kesimlere değil, devletin kendi işleyişine ilişkin kanunlardan bahsediyor, öncelikli hedefi bu KHK’ların. Neden? Süreç hızlı ilerlesin, şu OHAL’in etkilerini, yani 15 Temmuz darbesi sonrası ortaya çıkan olağanüstü hâlin bütün unsurları bertaraf edildikten sonra elbette bu kanunlar Meclise gelecek sonunda, zaten yasal olarak bu gerekli bir şey. Dolayısıyla bundan sonra çıkacak KHK’lar da eninde sonunda Meclis’e gene onaylanmak için gelecek, burada zaten bir tereddüt ya da bir muğlaklık söz konusu değil.

OHAL’in süresi ne kadar daha uzatılır, bu ihtiyaçlara göre değerlendirilir. Biliyorsunuz 3 aylık değerlendirmeler yapılıyor ve bunlar en üst düzeyde istişareler neticesinde karara bağlanan konulardır. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında hem Bakanlar Kurulu’nda, hem bir yönüyle MGK’da, hem diğer mecralarda bu konu enine boyuna istişare edildikten sonra karara bağlanmaktadır, bundan sonraki uygulama da bu şekilde olacaktır. Bu KHK’ların dediğim gibi tekrar Meclis’e gelmesinin önünde bir engel yok, tam tersi bir kanun zorunluluk bu, o yönde vatandaşımız herhangi bir endişe içerisinde olmasın.”

Soru: “Mor Beyin nedeniyle ByLock mağdurlarının yeniden işe iadeleri için yeni bir KHK çıkacağı ifadesi vardı. Bu anlamda onların işe iadesi, HSK 10 hâkim-savcıyı işe iade etti. Bir KHK’yla mı olacak, yoksa yine o savcılık kâğıtları geçerli mi olacak?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi biliyorsunuz bu Mor Beyin meselesinden önce de bununla ilgili bir mekanizma vardı, bir komisyon var biliyorsunuz. Yani 15 Temmuz sonrasında KHK’larla işinden atılan, uzaklaştırılan, kovuşturmaya tabi tutulan kişiler bu komisyona başvurabiliyorlar. Bu mekanizma zaten mevcut şu anda… İadeler de gene benzer şekilde bir KHK çerçevesinde gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla bundan sonrakiler de gene bu çerçevede eğer gerektiriyorsa, ki büyük ihtimalle gerektirecektir bu durumda, çünkü belli sayıdan insandan bahsediliyor işte bu meseleyle ilgili olarak, yani bunlarla ilgili de gerekli düzenlemeler yapılacaktır.”

Soru: “Siz de bir sayıdan bahsettiniz, bu sayılar ne kadar acaba, Mor Beyin mağduru olup da kamudan ihraç edilenlerin sayısı nedir?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi onunla ilgili Ankara Başsavcılığı bir açıklama yapmıştı daha önce biliyorsunuz. Tabii bu şimdi bir yönüyle yargıyı da ilgilendirdiği için benim şu anda kesin olarak şudur diye bir küsuratlı bir rakam vermem söz konusu değil, orada savcılığın verdiği rakamı esas almakta fayda var.”

Soru: “19 Ocak’ta sona eriyordu OHAL’in süresi. Acaba bir uzatma söz konusu olabilir mi? Bu yöndeki değerlendirmeler ne durumdadır?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Dediğim gibi bunun değerlendirmeleri gene yapılır, önümüzdeki hafta bir Bakanlar Kurulu toplantımız olacak Sayın Cumhurbaşkanımızın Başkanlığında, orada bu değerlendirilir ve bunun kararı alınınca zaten sizinle de paylaşırız.”

“FİLİSTİN DEVLETİNİ TANIYAN ÜLKELERİN ARTTIRILMASI YÖNÜNDE ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM EDİYOR”

Soru: “İzninizle ben Kudüs konusunda bir soru yöneltmek istiyorum. Daha önce üç aşamalı bir plandan bahsedildi; Filistin’in daha çok ülke tarafından tanınması, yine Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olarak daha çok ülke tarafından tanınması, bunun kabul edilmesi ve Filistin’e yönelik ekonomik destek arttırılması yönünde. Bu hangi aşamadadır planlar? Önümüzdeki süreçte bunlara ilişkin somut yeni bir toplantı ya da görüşme trafiği söz konusu olur mu?

Bir de, Sayın Cumhurbaşkanının Trump ile önümüzdeki süreçte bir telefon görüşmesi, gerek bu konuda, gerekse son olarak Hakan Atilla davası kapsamında bir görüşmesi planlanıyor mu?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi bu Amerikan yönetiminin Kudüs’le ilgili aldığı tek taraflı karar gündeme geldiğinde Sayın Cumhurbaşkanımız bir yol haritası ortaya koymuştu zaten ve hamdolsun başarılı bir şekilde bu plan, yani hem bizim İslam İşbirliği Teşkilatını Olağanüstü zirveye çağırmamız, hem BM Güvenlik Konseyi’nde, ardından Genel Kurulunda yapılan oylamalar bu planın başarılı bir şekilde hayata geçirilmesini sağladı.

Bunun bir parçası olarak da şimdi öncelikli olarak bir kere Filistin’i devlet olarak ya da Filistin Devletini tanıyan ülkelerin arttırılması yönündeki çalışmalarımız devam ediyor. İkinci olarak, Kudüs’ün Filistin Devletinin başkenti olarak tanınmasıyla ilgili çalışmalar devam ediyor. Bir üçüncü diyelim, siz üç dediniz, ama aslında dört ya da üç de sayılabilir. Kudüs ve Harem-i Şerif’in, yani özellikle de Harem-i Şerif’in tarihi ve dini statüsünün korunmasıyla ilgili tedbirlerin alınması noktasında zaten İslam İşbirliği Teşkilatında bir karar alınmış ve bu da sonuç bildirgesine yansıtılmıştı. Yaklaşık 1,5 yıl önce Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında yapılan Olağan İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesinde Harem-i Şerif ve etrafındaki tarihî binaların korunması, restore edilmesi ve bunların ziyareti vesaireyle ilgili bir karar zaten alınmıştı. İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde birkaç fon vardı, bunların birleştirilip buraya teksif edilmesiyle ilgili bir karar zaten alınmıştı, şimdi bunlar da hayata geçirilecek. Özellikle bu noktada Ürdünlülerle yakın temas içerisindeyiz, çünkü bildiğiniz gibi Kudüs’teki vakıfların korunması, tedviri, yönetimi Ürdün’e verilmiş durumda.

“KUDÜS’Ü EKONOMİK ANLAMDA DESTEKLEMEMİZ, HEM SİYASİ HEM DE AHLAKİ BİR SORUMLULUKTUR”

Bir üçüncü ayağı ya da dördüncü ayağı da, Kudüs ve civarında yaşayan Filistinlilerin ekonomik olarak güçlendirilmesi meselesi. Çünkü bildiğiniz gibi onlar hakikaten büyük zorluklar içerisinde yaşıyorlar, yani her gün İsrail askerlerinin tacizlerine maruz kalmıyorlar, aşağılamalarına maruz kalmıyorlar, aynı zamanda sistematik bir şekilde ekonomik güçleri ortadan kaldırılmak isteniyor. Yani ne yapıyorlar? Zeytin ağaçlarını söküyorlar, limon ağaçlarını söküyorlar, yüzlerce yıldır tarım yaptıkları topraklardan onları kovmaya çalışıyorlar. Tabi ki bunlara karşı bizim Kudüs ehlini, Kudüs ahalisini ekonomik anlamda desteklememiz, güçlendirmemiz hem siyasi, hem de ahlaki bir sorumluluktur. Bu yönde Sayın Cumhurbaşkanımızın çeşitli çağrıları da olmuştu, bu fonlarla birlikte bu ekonomik takviye güçlendirme planını da hayata geçirmeye devam edeceğiz bundan sonra.

Trump’la ilgili olarak da, en son bildiğiniz gibi 24 Kasım’da bir telefon görüşmesi olmuştu, önümüzdeki günlerde yine olabilir. Şu anda kesinleşmiş şu gün yapılacak bir telefon görüşmesi söz konusu değil; ama liderler her zaman çeşitli konularda istişare etmek için görüşürler. Önümüzdeki günlerde de böyle bir telefon trafiği olabilir.”

“İÇİŞLERİ BAKANININ AÇIKLAMASI UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE BAĞLAMINDA BİR KARARLILIK İFADESİDİR”

Soru: “İçişleri Bakanının dün Emniyet görevlilerine uyuşturucuyla mücadele noktasında çok sert bir talimatı oldu, bu da hukuk devleti bağlamında bir tartışmaya yol açtı. Bu talimatı ya da bu açıklamayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz? İkincisi de; İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in bir iddiası var, sivillere birtakım kamplarda silahlı eğitim verildiğine dair Tokat ve Konya örnekleriyle. Bir de son sorum; Dışişleri Bakanı ve ardından parti sözcüsü bu çözüm süreciyle ilgili açıklamalar yaptılar sorular üzerine. PKK’nın koşulsuz silah bırakması koşuluyla yeniden bir barış sürecinin başlatılabileceğine dair bir mesaj mıydı bu?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi öncelikle İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu’nun dünkü ifadesi terörle mücadele ve uyuşturucuyla mücadele bağlamında bir kararlılık ifadesidir. Hukuki çerçevenin dışına çıkan bir açıklama asla değildir. Orada Emniyet görevlilerine konuşuyor ve ‘uyuşturucu gibi bizim nesillerimizi zehirleyen bir belaya karşı en kararlı şekilde mücadeleyi devam ettirin’ çağrısı yapıyor orada. Şimdi o bir kararlılık ifadesidir. Buna siz sert dersiniz bilemem, ayrı. Ama hem terörle mücadelede, hem uyuşturucuyla ve diğer suç türleriyle mücadelede bir kararlılık ifadesi var ve bunu dediğim gibi Emniyet görevlilerine söylüyor, yani kararlı olun, üzerine gidin. Bunu başka yerlere çekmek, yani işte buradan her önüne gelene bir infaz yetkisi veriliyor falan filan gibi noktalara çekmek ancak kötü niyetle izah edilebilir, ifade edilebilir. Yani burada bu mücadelede kararlılık vurgusu son derece önemlidir ve bunun devam ettirilmesi, aynı şey terörle mücadele için de geçerli.

“KULAKTAN DOLMA BİLGİLERLE VATANDAŞLARIMIZ TEDİRGİN EDİLMEK İSTENİYOR”

Dolayısıyla oradan sizin ikinci sorunuza geleyim, yani bir partinin genel başkanının yaptığı, işte silahlı kamplar iddiası da bir kere gerçeklerle uzaktan-yakından ilgisi olmayan, spekülatif, halkı kaosa ve infiale sevk etmeyi amaçlayan bir açıklamadır, onu da açık bir şekilde ifade edeyim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının can ve mal güvenliğini kimlerin sağlayacağı çok açık bir şekilde ifade edilmiştir. Burada hiç kimsenin kalkıp kendi başına ‘biz şöyle bir örgüt kurduk, böyle bir kamp kurduk, biz güvenlik sağlayacağız’ vesaire gibi bir pozisyona yönelmesi söz konusu dahi olamaz. Bunlar kanunlar çerçevesinde kimler tarafından ifa edileceği son derece belli olan görevlerdir. Üstelik bu iddialar ortaya atılıyor, ama bunu temellendirecek hiçbir delil vesaire de görmüş değiliz.

Yani kulaktan dolma bu bilgilerle, bunu bir adeta korku propagandası hâline getirerek vatandaşlarımız tedirgin edilmek isteniyor. Bu açıklamaları yapanların niyetlerinin ne olduğunu az-çok tahmin edebiliyoruz. Bir kere doğru gerçeklerle hareket etmekte fayda var. Tekrar ifade ediyorum; Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve kanunlar neyi emretmişse, hangi çerçeveyi çizmişse, güvenlik görevlilerimiz de o çerçevede görevlerini büyük fedakârlıklarla ifade etmektedirler.

Son sorunuza gelecek olursam; şu anda Türkiye terörle mücadelede son derece başarılı bir sınav vermektedir. Bakın 2017 yılında bütün teşebbüslere rağmen içeriden-dışarıdan Türkiye güvenlik noktasında, terörle mücadele noktasında çok ciddi mesafeler kat etmiştir. İşte bunun sonuçlarını da biz nerede gördük? Ekonomide gördük, turizmde gördük ve diğer alanlarda gördük. Dolayısıyla şu anda terörle mücadele aynı bu çerçevede kararlılıkla devam ettirilecektir. Bunun dışında konuyu başka bir yere çekmeye çalışmanın bir anlamı yoktur.

Tabii ki terörle mücadelenin nihai amacı nedir? Terörü bitirmektir. Terör eğer silahla devam edeceği anladığı dilden konuşulur ve bu gerekli cevaplar verilir. Dolayısıyla bu tür spekülatif yorum, şu anda böyle bir şey de söz konusu değil zaten. Spekülatif yorumlar üzerinden Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığını zayıflatmaya yahut gölgelemeye dönük spekülasyonlardan da uzak durmakta fayda var.”

“BEDELLİ ASKERLİK GÜNDEMİMİZDE YOK”

Soru: “Sizin basın toplantılarınızda çokça mesaj geldiği için soruyorum; Sayın Cumhurbaşkanımız aslında 2017’de ‘gündemimizde yok’ demişti; ama hükûmetin gündeminde 2018’de bedelli askerlik var mı?”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Ben Cumhurbaşkanımızın söylediğini aynen tekrar edeyim burada; şu anda böyle bir şey gündemimizde yok.”

YORUM YAP